Sen Neredesin?
Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye
Yollarını bekledim görüneceksin diye
Senin için kandiller tutuştu kendisinden
Resmine sürme çektim kandillerin isinden
Saksıda incilendi yapraklar senin için
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için
Saatler vurdu çelik sesiyle
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Ali
Namluya dayanır yola dalarsın
Duruşun bakışın yaman be Ali
Boşuna tetiği ne kurcalarsın
Var daha ateşe zaman be Ali
Yıllanmış bir çınar pusuluk yerin
Neredeyse gelecek beklediklerin
Var iki atımlık canı kederin
Desene işleri duman be Ali
O'nu sen büyütte söğüt boyunca
Kendini ellere versin o gonca
Sözüne kanmadın bunu duyunca
Gönlündü gözünü yuman be Ali
Geldiler beklenen çiftler ormana
Duruyor iki genç ne hoş yanyana
Bir kurşun kadına bir de çobana
Çınlasın yıllarca orman be Ali
Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin aman be Ali
Faruk Nafiz Çamlıbel
Son Aşık
Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
Ak düşünce saçların kumral rengine
Kollarında son aşığın ben olacağım.
Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün...
O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?
Ben bir beyaz şaçlı aşık, sen bir ihtiyar...
O gün bana yalaşırken ey ilahi yar,
Esirgeme gözlerimden bir son buseni,
Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,
Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın
Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Gurbet
Bir kuş tanıyordum ki, baharda,
Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da
Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi.
Besbelli, bu iklime yabancı,
Nereden koparak geldiği meçhul,
Endamı uzun, tüyleri parlak, sesi vahşi
Bir kuş.
Akşamla yatan köyde sadalar durulunca,
Mehtaba yakın, gölgeli bir nokta bulunca,
Hicranla kasılmış, heyecanlarla boğulmuş
Bir sesle öterdi.
Öttükçe uğuldardı sesinde
Avare kuşun duyduğu hasret
Bir bilmediğim kıt’ada, bir dağ tepesinde,
Bin bir çölün ardında kalan yurduna dair.
Öttükçe o, hasretle genişlerdi, duyardım,
Korkunç uçurumlar gibi ruhumda derinlik.
Her gün daha bir parça yakından sevişirdik:
Ben şair, o şair.
Bir gün camı açtım ki, ufuk bir kara perde;
Sahrayı beyazlar bürümüş, yollar uyumuş;
Gördüm ki, o gurbet kuşunun gezdiği yerde
Cansız bir avuç tüy yatıyor… Baktım: O kuşmuş!
II
Ey gözlerinin çevresi mor, benzi tutuşmuş,
Akşamladığım yolları yalnız gezen âfet!
Kaç yıl geçecek, böyle hazin, böyle habersiz,
Sen Marmara’nın göl gibi durgun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?
Sarmış beni gurbet,
Sarmış beni Mecnun diye zincir gibi dağlar;
Bir türbe ki ruhum, gelen ağlar, giden ağlar!
Her şey bana bîgâne bu yerde,
Herkes gibi her şey:
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller;
Dillenmiş ağızlarla tutuk dilli gönüller…
Hatta bana insanlara nisbetle yakındır
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş.
Herkes bana bîgâne bu yerde…
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok;
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok;
Yok… Yok!
III
Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Bir fırtınanın kahrına kurban
Kuşlar gibi, derdinle bugün, darmadağındır
Kalbimde güneş, sevgi, emel, neşe, ne varsa…
Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Bir gün bu dudaklar beni hasretle anarsa,
-Rabbim, ne dudaklar:
kül benzinin üstünde bir damla kıvılcım!
Bir gün bana ağlarsa bu gözler,
Beyhude değildir, bunu bilsin;
Bilsin ki bugün, bir sen eziyette değilsin:
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden,
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yaşamakta.
Yorgun biri uzlet denilen kabre gömüldü: Ölmeden öldü.
Faruk Nafiz Çamlıbel