Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Eskimeyen Elbise
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 895
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Eskimeyen Elbise  (Okunma sayısı 895 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Eskimeyen Elbise
« : 29 Ağustos 2008, 09:54:08 »


 



Yillar yili aradi onu. O yipranmaz, eskimez, porsumez elbiseyi. Nasil olacakti? Hangi tezgahta dokunabilirdi boyle bir elbise? Butun vucudunu koruyan, sicacik tutan ve gorkemli..


 


Boyle bir elbiseyi hangi mucit icat edebilirdi? Ne ipligi kaciyor, ne de darbelerle delinip parcalaniyor. Hangi mucit boyle saglam, zaman ve mekana meydan okuyan ve asla fena carki icinde ufalanmayan, kumasi en kavi ipten orulmus elbiseyi dusunup icat edebilirdi?


 


En guzide ve en saglam postlar bile belirli bir muddetten sonra tuylerini dokup yipraniyordu. Bir parsin, bir kaplanin, bir ceylanin elbisesi, zaman makasiyla kirpilip gitmiyor muydu? Bir agacin, bir kusun elbisesi fena bicagiyla kesilip yokluga karismiyor muydu? Hangi elbise olumsuz bir kalkan gibi, eskimez bir zirh gibi insanoglunu hayatin herc u mercinden ve hâdiserin yipratan tazyikinden koruyup kurtarabilir? Hangi saglam giysi, hangi dayanikli esvap...


 


Evet insan kendini saran elbisenin guclu ve saglam olusuyla omrune omur, huzur, mutluluk ve sukûn katabilir.... Zira kisiyi yipratan hadiseler, cevreden gelen tazyikler bu saglam ve muhkem engele, Cin Seddine toslar gibi carpip gerisin geriye donecek, karsidakine hicbir zarar veremeyecek.


 


Belki mucizeyi bir elbiseydi bu, ama boyle bir elbisenin dunya yuzunde bulunduguna dair vicdani bir yakin duyuyordu. Sanki istese, askidan alir gibi onu zaman ipinden cekip alacak ve vucuduna giydiriverecekti. Butun sikintilardan ve olumcul darbelerden boylece kurtulmus olacakti.


 


Aldigi yaralar ve sâri hastalik mikroplari artik onun semtine bile ugrayamayacakti. Hemen soyle uzanip zaman gardirobundan onu cekip aliverecek ve boyuna posuna uygun olanini giyiverecekmis gibi bir his vardi icinde... Sanki istese bunlar hemen gerceklesecekti. Bu oyle bir elbise olmaliydi ki, insanin butun noktalarini koruyup kollayabilsin. En kucuk bir delik, en minik bir menfez dahi olmasin uzerinde. Zira her sey kucuk yaralarla ve baslangicta kucumsenen berelerle, yokluga gitmeye ilk adimi atar. Oysaki elbise yara alsa ve delinse bile kendini yenileme sadedinde, hemen o nokta ve parcalanan yer onarilmali, eski haline getirilmeli. Boylece insan emn u eman icinde yasadigi hayata ayni emniyet kanatlari altinda devam edebilmeli. Fakat boyle bir elbise icinde daha dikkatli olmali insan. Zira korundugunu ve koruma altinda bulundugunu hisseden varlik biraz gevseyip, rahata dusebilir. Boylece distan gelecek ani darbelere karsi hazirliksiz yakalanabilir...


 


Eskimez elbisenin seruveni bir omur boyu surer belki. Ama sahibini sahil-i selamete erdirir: Ne kama, ne kilic, ne kursun, ne de bomba tesir eder onu giyene.


 


Boylesine guzelliklerin bulundugu dunyada boyle bir elbise olmali. Nasil sular gecer gider de uzerindeki gunesin akisleri devamli kalir, cicekler solar ve zevale cekilir de hafizalardaki izi baki kalir. Aynen oyle de, bir beka ipinden orulmeli bu esvap... Bir silinmeyen kumastan dikilmeli...


 


Yoksa hayal mi kuruyordu ve asla boyle bir elbiseye kavusamayacak miydi? Hep yipranan ve eskiyen giysilerin aldatan koruyuculugunda, sahte zirhinda korku ve endise icinde bir omur mu surecekti?


 


Fani dunyanin uzerindeki beka kivilcimlari boyle bir elbisenin varligindan dem vurur gibiydi.. Sanki solup giden cihan, solmayan bir iz birakiyordu ruhlarda. Sanki bir zambak ve gul gibi porsuyen kainat, eskimez bir tablo birakip oyle gaybubet ediyordu yoklukta... Gecen mevsimler, giden sevgililer. Sessizce aramizdan ayrilan guzeller bir bekâ muhru basip oyle cekiliyorlardi sonsuzluk sahiline...


 


Mademki ebed var ve sonsuzluk mevcut; oyleyse bir beka libasi, bir ebedilik zirhi ve elbisesi olmali..


 


Ama ne? Nasil? Hangi tezgahin urunu…


 


Birdenbire bir simsek cakti kafasinda. Sanki ilhamdi gelen. Ama tedai oldugunu az cok biliyordu. Zira bir kitap siluetinin icinden cikar gibi cikti dusunce ve onun ruhuna bir tayf gibi agip bir isik tohumu birakip oyle gitti. Bir fikir, bir cumlelik bir dusunce, ama hayretamiz….Ancak birden kayboldu fikir kafasinda. Hay Allah..


 


Muhteva olarak hatirliyordu, elbiseden bahsediyordu o. Porsumez bir elbiseden... Ne idi, ne idi?! Kafasini catlatircasina dusunmesi mi gerekiyordu onu hatirlamak icin? Neydi ya Rabbi, hangi soz idi? Mana sanki misafir olmustu kalbine, ama kelimeler tesrif etmiyorlardi. Bir kelimeyi hatirlasa hepsini hatirlayacakmis gibi bir his vardi icinde.


 


Ne idi, ne idi?!


 


Eskimez ve yipranmaz bir elbise.. Insanin giydiginde asla cevredeki olaylardan ve maddi manevi hadiselerden zarar gormeyecegi, hicbir dusmanin tasallutunun ona zarar veremeyecegi bir esvap. ..


 


Ne idi ne idi?! Hah tamam. Meyve idi kelimesi. Sonra sonra yeniden zihnini zorladi, zorladi... Evet, evet ciplak kelimesini de hatirliyordu. Baska, baska... Sanki zihni bir aciliyor bir kapaniyor ve onun bu soze karsi istiyakini daha da artiriyordu.


 


Hatirlamaliydi. Yoksa cildiracakti.


 


Haftalarca uykusu keskin bicak darbeleriyle bolunur gibi sekteye ugrardi. Kendi huyunu biliyordu. Bir kafaya takmaya gorsun...


 


Tamam, tamam “iman” idi basindaki kelime, sozun. Guzel bir sozdu. Piril piril ve ruha isik sunan bir kelâmdi. Sanki tadi damagindaydi, fakat kelime zincirini bir turlu tamamlayamiyordu.


 


Iman... ciplak... meyve., birden kafasindaki butun hatira ve hayal mumlari yandi ve kandilleri isidi. Evet, evet hatirladi. Manadan cikis yapan ruhu, sozun elbisesini de cagrisim yoluyla kesfetmisti. Evet, evet, iste soz, ruhuna metafizik tayfini nasil da yaymisti birdenbire... Hafizanin bir nimet oldugunu kesfetti o an “Iman ciplaktir. Elbisesi takva susu haya, meyvesi ise ilimdir”


 


Evet, soz bu sekildeydi. Hafizasini biraz daha yokladi. Bir yanlislik, bir eksiklik var mi diye kafasinin en ucra noktalarini tarassut etti. Hayir, hayir bu idi soz. Iman cennete girmek icin sart; yani bekâ aleminde huzur ve saadetin anahtari. Takva ise, onun yipranmaz ve solmaz elbisesi; birbirinden ayrilmaz iki rukun gibi.


 


Insan bu elbiseyi ruhuna giydirirse ebed muddet zirha burunmus bir asker gibi butun muharebelerden sag salim kurtulurdu. Nefis, heva ve iblis gibi ic dusmanlarina ve inancsizligi siar edinmis, kaosun cocuklari olan dis dusmanlarina karsi, olumsuz bir zafer kazanirdi. Din tezgahinda dokunmus ve mana iplerinden orulmus bu elbiseye burunen her insan, kendine ebedi bir siginak bulmus demektir. Iste eskimez elbise, iste yipranmaz esvap, iste zaman ve mekana meydan okuyan libas...


 


Ici ferahladi.. Bu lâl-u guher sozun isigi gonlunu mest etti. Lezzeti kalbine bir ma-i zemzem gibi huzur ve mutluluk verdi.


 


Bu elbiseyi giymek ve ebediyen kendini koruma altina almak icin, gonul evine, iman yurduna dogru yoneldi… Yepyeni ve yipranmaz bir elbise giyip, temizlenmis kullar ile beraber riza ve ridvan ufuklarina dogru yol alacakti bundan boyle... Olumsuz Sevgili’nin ihsan, rahmet ve lutuf diyarina dogru..
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
2 Yanıt
1291 Gösterim
Son İleti 05 Haziran 2008, 20:10:38
Gönderen: edepli
1 Yanıt
1855 Gösterim
Son İleti 30 Aralık 2010, 21:08:07
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
878 Gösterim
Son İleti 01 Ocak 2011, 20:47:39
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
543 Gösterim
Son İleti 26 Şubat 2013, 22:46:21
Gönderen: dj_ibo_g_h
0 Yanıt
478 Gösterim
Son İleti 26 Ağustos 2015, 02:58:20
Gönderen: b.a.f.