Eşinize bağlı mısınız, bağımlı mısınız?
Eşiniz olmadan bir adım atamıyor, her işiniz için onun yardımına mı ihtiyaç duyuyorsunuz? Eşinizi hayatınızın koltuk değneği gibi kullanmak yerine ayaklarınızla yürümeyi öğrenin. Eşinize bağlanın, ama eşinizin sizi sırtında taşımasını istemeyin.
Eşini kaybeden kadın, hıçkırıklar arasında: "Allah'ım ben onsuz nasıl yaşar, nasıl ayakta kalabilirim? O benim tutan elim, gören gözümdü. Çarşıya gider, alışverişi yapar, faturaları öderdi. Sabah kahvaltıyı bile hazırlayıp bizi kaldırırdı. Yalnız eşim değil, dayanağımdı. Şimdi koca dünyada tek başıma kaldım." diyordu.
Genelde eşler, evlenir evlenmez birbirlerini sahiplenir. Erkek, kadına baston gibi dayanır. Kadınsa sarmaşık ağacı gibi erkeğe tutunur.
Baston kırıldığı, sarmaşığın ağacı yıkıldığı anda ise okyanus ortasında gemisi batmış gibi çaresiz kalırlar.
Bilhassa kendine özgüveni olmayan ve şahsiyeti tam oturmamış kadınlar, eşlerine bağımlılık hisseder. Onlarsız bir adım atamaz. Küçük bir çocuğun annesine sığındığı gibi eşlerine sığınır. Her şeyi onunla yapmaya çalışır. Kimileri ise sorumlulukları eşin üzerine yıkarak rahata kaçar. En küçük bir problemde bile 2Alo imdat!" çağrısında bulunur.
Oysa kişi eşine bağlı olmalı ama bağımlı olmamalıdır. Kendi şahsiyetini yok ederek, eşinin gölgesinde yaşayan bir kadın, zamanla eşini bıktırıp, "hiçbir şeyi bensiz yapamayacak mısın?" diye isyan ettirebilir. Böyle bir kadından bıkarak kişilikli ve ayakta durmasını bilen birisinin arayışına bile girebilir.
Bilhassa kadın, çınar ağacı gibi olmalıdır. Çünkü çınar ağacı, asırlarca ayakta kaldığı gibi gölgesine sığınanları da korur. Sarmaşık gibi olursa hep birilerine dayanır. Üstelik çiçeği sabah açar ama akşam solar.
Anne-babalar, çocuklarına, birine dayanmadan çınar ağacı gibi kalmayı öğretmelidir. Fakat bazı anne-babalar, ayakta durmayı aile bağlarını koparmak için vesile yapıyorlar.
Tabii, "Ekonomik özgürlüğüm var, öyleyse bu adamın kahrını neden çekeyim" ya da "Olmuyor bu kadınla!" düşüncesiyle ayrılanların sayısı da hayli artıyor.
Halbuki bu düşünce bizim toplumumuzun değer yargısı değildir. Aile bütünlüğüne arız olmuş bir mikroptur. Kendine güven duygusu diğer eşin yükünü hafifleterek aile mutluluğunu pekiştirmeli, aileyi dağıtma yolunda istismar edilmemelidir.
Bu cümleden olarak bir babanın çocuklarına verdiği şu nasihat çok önemlidir: "Hayatta kendinizi Robinson Crusoe gibi bir adaya düşmüş kabul edin. O, o adada tek başına hayatını nasıl yürüttüyse siz de öyle yürütün.
Yalnız "Ben güçlüyüm, kimseye ihtiyacım yok" diyerek canınız sıkıldığında eşinize bir tekme savurmayın. Eşinize sevgi, şefkat, merhamet, fedakârlıkla bağlanarak ona iyi bir eş, yakın bir arkadaş olun.
Kısacası eşinizi koltuk değneği gibi kullanarak yürümek yerine kendi ayaklarınızla yürümeyi öğrenin.
Eşinizi sevin! Hem de çok sevin ve gözünüz ondan başkasını görmeyecek şekilde ona bağlanın! Mutluluğa doğru yan yana, el ele tutuşarak ilerleyin. Ama asla sizi sırtında sürekli taşımasını istemeyin. Çünkü o da insandır. Gün gelip yorularak sizi sırtından atabilir."