Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 4 cevap var
OkumaGösterim: 2149
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi  (Okunma sayısı 2149 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
« : 15 Temmuz 2013, 16:16:16 »


 

HARPUT UN KISA TARİHİ

Elazığ ili dahilinde yapılan kazı ve araştırmalara göre; Elazığ, bu nedenle de Harput çevre tarihi Paleolitik Çağ'a kadar inmektedir. Keban Barajı'nın yapımı nedeniyle yapılan Yukarı Fırat çalışmalarındaki çok sayıda kazı ve araştırma bunu kanıtlamaktadır. Bu kapsamda Karasu, Arapkir Deresi ile Murat Suyu Vadisi seki ve kayalıklarında yapılan çalışmalarda bulunan ve Paleolitik Dönem insanlarının kullandığı kaya altı sığmağı ile açık hava konak yerlerinden; özellikle Karataş ve Küllünün İni'nde bulunan Eski Paleolitik Dönem'in, Aşölyen Evresi'ne ait el baltaları ve çakmak taşı aletleri önemli buluntulardır. Karataş Kayaaltı Sığınağı, Gedikli Mağarası ve Kalecik açık hava konak merkezi, yine bu bu dönemin önemli merkezlerindendir. Poleolitik Dönem sonrasına tarihlendirilen Tepecik, Tülintepe, Bağtepe, Değirmentepe, Norşuntepe, Habusu-Körtepe, Korucutepe, Şimşat (Haraba), Kalecik Höyük, Kalaycık Kilise Düzü, Pağnik, Pulur Sakyol), Gavurtepe (Yeniköy), Fatmalı, Tepecik, Aşvan Höyük, Kurupınan Çayboyu ile Taşkın Mevkii ve Kalesi'nde yapılan kazı ve araştırmalarda, M.Ö. 6. ve 7. binlerde Orta Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Mezopotamya ve İran ile ticari ilişkilerin kurulduğu anlaşılmıştır. Tülintepe, Norşuntepe, Korucutepe, Çayboyu, Kabusu Körtepe ve Tepecik'te bulunan Obeyd Evresi ile Tepecik'te bulunan Uruk Evresi buluntuları, Sümer Öncesi kültürlerin izlerini ve yayılım alanlarını gösterirken, Norşuntepe ile Tepecik, Gavurtepe (Yeniköy) ve Pulur (Sakyol)'da bulunan buluntular, yörenin Eski Tunç Çağı'nda (M.Ö. 3 ve 2. binler) iskan edildiğini gösterir. Kovancılar ilçesi dahilinde bulunan Çınaz III Höyüğü'nde, Akeramik Neolotik yerleşim tespit edilirken; Çınaz I (Sekarat) Höyüğü'nde Kalkolotik Dönem yerleşmesi tespit edilmiştir. Ulupmar (Birvan), Tanrıvermiş Kayalığı, Gökçehöyük ve Çuhadar Höyüğü'nde yapılan araştırmalarda da İlk Tunç Çağı malzemeleri bulunmuştur. M,Ö.235Ö-2000'lerde Naramsin komutasında Akad'ların saldırısına uğrayan bölge, bu yıllarda "İşuwa" olarak anılmaktaydı. Aynı dönemde Kızılırmak yöresinde Hititler yaşamaktayken, doğuda Hurri-Mitanni'Ier bulunmaktaydı. Her iki kültüründe stratejik konumu nedeniyle ele geçirmeye çalıştıkları bölge'', önce Hurri-Mitannilerin (Subartular) eline geçerse de, I.Şuppiluliuma Dönemi'nde (M.Ö.1375-1335) Hititler'in eline geçer. M.Ö.XII. yüzyılda Hitit Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte, bölgede karanlık bir dönem yaşanır. Bu dönemde çeşitli kavimlerin egemenliği vardır. Bunlardan biri de, Asur kaynaklarında Muşki adıyla anılan kavimdir. M.Ö.IX. yüzyılda Muşkiler, Murat Suyu ile batı Fırat arasındaki bölgeye kadar ilerlerler. Yine aynı dönemlerde, Asurlular'ın da bölgede egemenlikleri söz konusudur. M.Ö.Vlfl. yüzyılda Kral Menua (M.Ö.810-785/80) zamanında Urartular, bölgeyi ele geçirip, kendi eyalet düzenleri içine alırlar. Bölgedeki Urartu egemenliği, Menua'yı izleyen I.Argişti (M.Ö.785/80-760) ve Il.Sardur (M.Ö.760-730) dönemlerinde de devam eder. M.Ö.V1II yüzyılın ortalarında Asur Kralı III. Tiglathpileser'in (M.Ö.745-727), H. Sarduri'yi yenmesinden sonra bir ara kesintiye uğrayan Urartu egemenligi, aynı yüzyılın son çeyreği içinde, Asur Kralı II. Sargon (MÖ.721-705) Dönemi'nde tekrar kurulur'0. Palu, Harput, Bağın, Mazgirt, Kaleköy, Perisu Kalesi, Norşuntepe, Genefık, Habibuşağı, Haroğlu, Baskil/Kaleköy, Maltepe Kalesi gibi y eri eş imlerdeki Urartu buluntuları ve yazıtları17, Urartular'ın bölgeye verdiği önemi gösterir. M.Ö.715'lerde Med aşiret reislerinden Dayarikku (Keyaksar), tüm Med aşiretlerini biraraya getirerek bir devlet kurar. Başkentleri bugünkü İran'da bulunan Hemadan kenti olan Medler; Önce Asurlular'ı, ardından Urartular'ı yıkarak (M.Ö.660) bölgeyi ele geçirirler. M.Ö.650'de Med Kralı Fravarti, Ninive'de Asurlular'la çarpışırken, İskitler'in arkadan vur-masıyla öldürülür. M.Ö.560'da ise Pers Kralı Kuraş (Keyhüsrev), Med Kralı İstuvegu (Astiyap)'yu yenerek, Med bölgesini ele geçirir. Bölgede satraplık sistemini kuran Kuraş (Keyhüsrev)'in kurduğu satraplıklar; doğuda Medya, batıda Kappadokya ve Antitoroslar, kuzeyde Karadeniz, güneyde Mezopotamya satraplıklarıdır. Harput ve çevresini içine alan satraplık ise, 3. büyük satraplık olan "Medya Satraphğı" olup, bölge halkının çoğunluğunu Akilisenler oluşturmaktaydı. II. Kuraş'ın yendiği Med devletini, Akameniş (Pers) hanedanlarından III. Kuraş (M.Ö.559-529), M.Ö.550'lerde ortadan kaldırır. I. Dara (Darius) Dönemi'nde (M.Ö. 521-486) ise, İran'dan Kızılırmak'a kadar olan bölgeye yayılırlar. Doğu Anadolu'da Pers egemenliği gerçek anlamıyla, Dara'nın M.Ö.519'daki seferiyle gerçekleşir. Halk arasında vergilere karşı yer yer isyanlar olursa'da bu durum M.Ö.400'lere kadar sürer. Bu dönemde Dara, Harput ve çevresini de ele geçirir. Dara Dönemi'nde Pers Devleti 23 büyük satraplığa bölünürken, Harput ve çevresi 13. satraplık olan "Armenia Satraphğı" içinde kalır. M.Ö.334'de Pers satraplarımn önce Granikos (Biga) Çayı kıyısında, ardından Gaugamela'da (Erbil/Kerbela) Büyük İskender'e yenilmesiyle, Pers İmparatorluğu tarihe karışır. Kısa sürede İskender'in ordularınca fethedilen bölge, İskender'in M.Ö.323'te ölümünden sonra, komutanlarından Selevkos'a kalır. Zamanla sınırlar genişletilirken, Kapadokya ve Akilisen yörelerinde ayaklanmalar olur. Bunun sonucunda da, eski bir Pers soylusu olan I. Ariarates, Kapadokya Krallığını kurar ve sınırlarını Akilisen'e kadar genişletir. Ancak, yeni kurulan bu yönetim uzun sürmez. Selevkos M.Ö. 306'da kral unvanını aldıktan sonra, başkentini önce Babil'e. ardından Selevkiye'ye, oradan da MÖ. 300'de Hatay'a taşır. Selevkos'uıı ölümünden sonra yerine geçen I.Antiokhos, Mısır'daki Ptotemais Devleti'yle karşı karşıya gelince, İranlılar bu durumdan yararlanıp. Ermeniler'! kıştırtırlar. Ancak, Antiokhos İranlılar'la barışıp. Fırat yöresindeki olaylara son verdiğinde, M,Ö.280'lerde Galatlar Anadolu'ya girerler. I Antiokhos'un M.Ö. 261'de ölümü üzerine. Mısır Kralı Ptkolemaios bütün gücüyle Anadolu'ya doğru hareket edip Kilikya, Pamphilya. Fırat Bölgesi, Mezopotamya, Medya ve daha doğuda Afganistan'a kadar olan bölgeyi ele geçirir. M.Ö. 140'larda Part Kralı Mitridates Fırat Bölgesi'ni ele geçirip, Diyarbakır'a kadar ilerler. Arakslar'ın tanınmaları ve varlıklarını devam ettirmeleri sonrasında, ülkeyi prensler kendi aralarında paylaşırlar. Artavasd'ın oğlu Tigran (Dikran) bunlardan biri olup, M.Ö.89'da bölgeyi ele geçirerek, Kapadokya'ya kadar ilerler. Zamanla Ön Asya'nın en güçlü krallığı haline gelen Tigran'm ülkesi, Medya'dan Kilikya Torosları'na güneyde Şeria Nehri'ne kadar uzanır. M.Ö. 69'da Lukullus komutasındaki Roma ordusu, Tigran üstüne gönderilir. Lukullus, Melitene (Malatya) ve Sophane (Harput-Dersim) yörelerini yağma ettikten sonra, Tigranokerta ya da Romalılar'ca Martiropolis. Suriyeliler'ce Meyyafarkin denilen Silvan'a kadar ilerler, Mitridates'in desteğine rağmen. Romalılar Tigran ordusunu yener. Ancak, Lukullus'un yağmacı tutumu sonucu halk isyan eder ve Tigran M.Ö. 66'da Kapadokya egemenliğini tekrar ele geçirir. Ancak, bu egemenlikte uzun sürmez ve Tigran, Roma üstünlüğünü kabul eder44. Roma ordusunun M.Ö.53'te Partlar'a yenilmesiyle başlayan Part egemenliği, M.S. 55 yıllarına kadar aralıklarla devam eder. Bu süre içinde krallığın sınırları doğuda Medya ve Atropaten'den (Güney Azerbaycan), güneyde yukarı Dicle ve Fırat, batıda Toros Dağları'na kadar genişler. Partlar, Roma etkinliği altına girerken, Ermeni soylularının çabalarıyla çeşitli karışıklıklar yaratılır. Böylece Araks Devleti'nin başına Part soyluları yerine. İran soyluları geçer. Ardeşir adlı bir İranlı, Araks topraklarında Sasani Hanedanlığı'm kurup krallığını ilan eder. Ancak, M.S.272-309 yılları arasında Harput Bölgesi Sasani egemenliği altına girmez. Sasani Kralı Il.Şapur, kendisi için tehlike oluşturan Ermeni Hanedanlığı'm ortadan kaldırmak amacıyla, Araks Devleti üstüne yürür. Ermeni desteğine karşın, Araks orduları yenilir ve Sasaniler Harput dahil olmak üzere, Fırat Bölgesi'ni tümüyle ele geçirir. Ancak, M.S. 379'da Roma İmparatoru Valens'in büyük bir orduyla bölgeye yürümesi üzerine; Il.Şapur, barış yaparak geri çekilir. Böylece Harput bölgesi tekrar Romalılar'a geçer. M.S.395'te Akhunlar, Harput önlerine kadar gelirlerse de, alamadan geri dönerler. Aynı yıl Roma İmparatorluğu ikiye bölünür. Fırat bölgesi bütün Anadolu ile birlikte Doğu Roma, Yani Bizans İmparatorluğu sınırlan içinde kalır. V. yüzyılın ikinci yarısında Sasaniler bir ara bölgeyi işgal ederlerse de. Nuşirevan'm 579'da ölümünden sonra yönetimde aksamalar görülür"7. Bu arada 562'de elli yıllık bir barış antlaşması yapılır ve Fırat'ın batısı Bizans'ta, doğusu Sasaniler'de kalır. Ancak, 610'dan sonra Heraklios Dönemi'de Bizanslılar antlaşmayı bozarak, sık sık bölgeye girerler. Böylece savaşlar yeniden başlar ki, bu dönemde Harput sıkça el değiştirir. Bu sıralarda Anadolu'da yeni bir güç olarak Arap akınları başlar. Halife Ömer Dönemi'nde (634-644) Araplar, Suriye ve Irak'tan sonra Doğu Anadolu'ya girip bir ara (644-650) Harput'u ele geçirirler. Bu yıllardan sonra Arap-Bizans mücadelesi başlar. Yıllarca süren bu savaşlar ve mücadeleler sırasında bölge; 685'de Bizans, 700'lü yıllarda Arap, 752 yılında Bizans, hemen ardından Arap egemenliğine girer. Ermeni valisi kaleleri onarıp Abbasiler'e bırakır. Böylece 756 yılından sonra bölgede Abbasi egemenliği başlar. 837'de Abbasiler Babek isyanı ile uğraşırken, Bizanslılar bölgeyi tekrar işgal ederler. 838'de Afşin komutasındaki Abbasiler, Ankara önlerine kadar gelirler. 872 yılından sonra ise, Bizans İmparatoru lannes Tsimiskes, yöreyle birlikte Güneydoğu Anadolu. Suriye, Lübnan, Filistin gibi yöreleri de ele geçirir. 938 yılında "Mezopotomya" teması içinde görünen kent", 949/952 yıllarında "Küçük Kharpete" anlamına gelen "Kharpe-zikion" teması içinde kalır. 976/989 yıllarına geldiğimizde ise. kent bu Ideta "IV. Armenia" teması içinde görünür, •ü-XV. yüzyıllar 1018 yılında öncü akınlar şeklinde, Çağrı Bey komutasında, Iknadolu'ya giren Türkler, 1042'de Van'a kadar gelirler. Bu arada 1040'da bandanakan Savaşı ile bağımsız devlet kuran Selçuklular. 1043'de Tuğrul Bey komutasında Kazvin'e gelmişlerdir. Aynı yıllarda, Belçuklular'a bağlanmak istemeyen Oğuz Türkmenleri, kitleler halinde fc)oğu Anadolu'ya akmaya başlayarak, Van ve Erzurum yörelerine akınlar yapıp ganimet toplarlar. Bir kısım Oğuz boyları ise Meyyafarikin [Silvan), Mardin ve Cizre'ye ulaşırlar. 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Bizans yönetiminde oluşan ptorite boşluğundan yararlanan ve Harput çevresinden Çukurova'ya kadar olan bölgede egemenlik kuran Ermeni Fhilaretos/Fileratos, bir [müddet direnirse de bölgede fazla tutunamaz. Sultan Melikşah tarafından Diyarbakır'ı (Amid) fethetmeye gönderilen Fahr al-Davla Muhammed bin Cuhayr (Fahrüd-Devle), yanında Çubuk Bey ve Artuk Bey ile birlikte Diyarbakır'ı kuşatır. Kutaşmanın uzun sürmesi üzerine; Fahrüd Devle, Çubuk Bey'i Harput ve civarını fet-petmeye gönderir-". 1087 yılında Çubuk Bey, 300 atlı süvari ile Filera-los'un elinde bulunan Harput'u alır. Selçuklu geleneklerine göre bir bey, bir yeri fethettiğinde, merkeze bağlı olmak koşulu ile kendi beyliğini kurabilirdi. Çubuk bey, bu gelenek gereği Harput ve civarında, Çubukoğuları adıyla anılan kendi beyliğini kurar. Çubuk Bey'in Haput'taki egemenliğinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmezse de; oğlu Mehmet bey'in, 1106-1113 yılında Harput Hükümdarı olduğu bilinmektedir. 26 yıl süren Çubukoğulları Dönemi'nden' günümüze ulaşan yapısal kalıntının olmaması; bu dönemde yeni yapılaşma olmadığını, mevcut iç kale ve içindeki yapıların kullanıldığını gösterir. İbadet ihtiyacı için, yine kale içinde uygun bir yapının kullanıldığını ya da küçük bir mescid inşa edildiğini düşünebiliriz. Sultan Alparslan'ın ölümünden sonra, Malatya ve Elbistan bölgesi, Tuğrul Arslan'a kalır. Bu sıralarda Artukoğlu Belek Bey, Tuğrul Arslan'ın annesi Ayşe Hatun ile evlenir ve küçük olduğu için Tuğrul Arslan'm atabeyi olur. Mehmet Bey'in hasta halefinin, Harput idaresini Tuğrul Arslan'a vasiyet etmesi üzerine ise; Belek, atabey sıfatı ile Harput'a giderek şehri teslim alır. 1122 yılında Belek, amcası İlgazi'nin isteği üzerine, Haçlılara karşı Halep'e doğru gider. Bu arada Urfa Kontu Joscelin de Courtenay ile, Birecik Senyörü Galeran de Puiset, Belek'in yolunu keser. Çıkan savaş sonrasında Belek, Joscelin ve Galeran ile birlikte çok sayıda şövalyeyi esir alarak, Harput Kalesi'ne hapseder (1123). Bu olay üzerine Kudüs Kralı II. Boldvin/Baudovin, Harput'u kuşatmak üzere yola çıkar, Ancak, yapılan savaştan Belek yine galip çıkarak, II Baudovin ile birlikte yine çok sayıda esir alarak, bunları da Harput Kalesi'ne hapseder". Bir süre sonra onbeş gönüllü, Behesni (Besni) Kalesi'nden gelip, Belek'in seferde ve asker sayısının az olduğu bir sırada kaleye sızarak, kalenin onarımında çalışan Ermeniler'in de yardımıyla", kale içinde bulunan muhafızları öldürerek, esir durumda bulunan Kral Baudovin ile birlikte Joscelin, Galeran ve diğer şövalyeleri kurtarırlar. Kalenin ele geçirildiğini duyan ve o sıralarda Halep'te bulunan Belek, derhal geri dönerek şehri kuşatır. Kuşatma sırasında Kont Gaİeran şehri Belek'e geri teslim eder. Ancak, Joscelin yardım getirmek için kuşatma öncesi Harput'tan kaçar. Belek Gazi 1124'de Menbic kuşatması sırasında öldükten sonra, ülkesini yönetmek üzere vasiyet ettiği amcasının oğlu Hüsameddin Timurtaş'ın, yönetim gücü ve yeteneğine sahip olmaması nedeniyle; kardeşi Süleyman. Belek'in Harput ve Palu'daki beyliğine sahip olur. Bir yıl kadar hüküm süren Süleyman'ın ölmesi üzerine, Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdarı Sökmenoğlu Davud, yönetimi ele geçirir. Davud'un 1144'de Ölmesinden sonra ise, yönetim onun oğlu Fahreddin Karaarslan'a kalır Bir ara kardeşi Arslan Doğmuş yönetimi ele geçirirse de, 1146'da Fahreddin Karaarslan, Selçuklu Sultanı Mesud'un yardımı ile, tekrar başa geçer'. Karaarslan, Harput'un idaresini büyük oğlu Nasreddin'e vererek,!163'te Erzen71 hakimi Devlet-Şah'ın kızı ile evlendirir. Nasreddin'in 1164'te ölümü ve H67'de de Karaarslan'm ölümü üzerine idare, Nureddin Muhammed'e geçer. Muhammed ise, Harput'un idaresini kardeşi İmameddin Ebubekir'e bırakır. Daha önceleri Selahaddin Eyyubi ile ittifak yapmış olan Nureddin Muhammed. 1185'te Eyyubi'nin yardım isteği üzerine, kardeşi İmameddin Ebubekir'i, Eyyubi'nin yardımına gönderir. Ebubekir'in gidişinden sonra, Muhammed'in ölmesiyle birlikte, kardeşinin yerine Kutbettin Sokman geçirilir. Bu olay üzerine İmameddin Rbubekir, Harput'a geri dönerek kenti ele geçirir ve adına para bastırır. 1203/1205 yılına kadar egemenliğini sürdüren İmameddin Ebubekir'in ölümünden sonra, yerine oğlu Nizameddin İbrahim halef olur. Ancak, aynı yularda Harput Artuklular'ı Selçuklu egemenliğini tanımışlardı. Bu arada Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdarı Nasırüddin Mahmud 1205/1206 yılında Harput'u almak için, Eyyubiler'den Melik Eşrefin yardımı ile Harput üstüne yürür; Nizameddin İbrahim ise, Selçuklu Sultanı Gıyaseddİn Keyhüsrev'den yardım ister. Yardımın yola çıkması üzerine Nasırüddin Mahmud, kuşatmayı kaldırarak geri çekilir". Nizameddin İbrahim'in 1223'te ölümünden sonra yerine, oğlu İzzeddin Ahmet geçer. Bu dönemde Harpuî geçici olarak 1227'de Celaleddin Harzemşah tarafından işgal edilmiş olup, yine bir ara Moğollar'ın eline geçer. Harput Artuklu İmparatorluğu 1234'de Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad'ın, Harput'u ve bölgeyi fethiyle son bulmuşken, son hükümdar konusu tartışmalıdır. Kimi kaynaklarda adı geçen ve İzzeddin Ahmet'in kardeşi Hızır ile, Hızır'ın oğlu Nureddin .Artukşah isimleri konusunda net bilgiler yoktur. Genel yargılar Hızır'ın başa geçmediği. Nureddin Artukşah'm son hükümdar olduğu yönündedir. Aynı yıllarda Eyyubiler'in de Harput'ta varlığı söz konusudur. Bu yıllarda gerginleşen Selçuklu-Eyyubi ilişkileri, Alaaddin Keykubad'ın Ahlat'ı ele geçirmiş olması sonucu; El Kamil, ordusuyla Anadolu içlerine girmeye çalışır. Toros yollarının kapalı olması nedeniyle, Hısn-ı Mansur'u yakıp yıkarak, Fırat'ı aşıp Siverek'e kadar gelir. Aynı sıralarda Harput Artukluları'da Selçuklular'a baş kaldırınca; Harput'u bir uç kalesi olarak kullanma düşüncesiyle. El Kamil'in yardım için Harpufa gönderdiği güçler yenilir. Harput Kalesi'de teslim olmak zorunda kalır. Harput'un Selçuklular'a geçmesinden sonra Alaaddin Keykubad, kenti Seyfeddin Bayram adlı bir subaşına teslim ederken; korumasını ise, Yassıçimen Savaşı sonrasında kendisine sığınan Harzemliler'e verir. Keykubad'ın, Eyyubiler'e karşı savaş hazırlığı yaptığı 1237 yılında ölümü üzerine, yerine geçen oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev. kötü bir yönetim göstererek Harzemliler'i küstürür, sonuçta da Harzemliler başıboş ve yağmacı bir tutumla Anadolu'da gezmeye başlar, bu olaylar sonrasında istenmediği halde Harzemliler yok edilmek zorunda kalınır. Kendisine karşı oluşan muhalefet ve rahatsızlıklara karşın, son kozlarını oynayan Keyhüsrev, 1243 yılında Kösedağ'da Moğollar'a yenilir ve Selçuklu Devleti, Moğollar'a vergi veren devlet durumuna düşer. Bu sıralarda Moğol komutam Baycu Noyan bir ara hastalanıp, getirildiği Harput'ta tedavi görür. Keyhüsrev'den sonra başa geçen Sultan II.îzzeddin Keykavus, sınırları kontrol amacıyla, gizli bir şekilde Türkmen, Kürt ve Araplar'dan asker toplamaya çalışır. Bu nedenledir ki. 1257 yılında Musul'lu Şerafeddin Mehmed bin Şeyh Adi adlı bir Kürt aşiret reisine, hizmetlerinden dolayı Harput'un idaresini verir. Ancak, Şerafeddin Mehmed halk tarafından Harput'a sokulmaz ve Harput civarında Baycu Noyan tarafından yakalanarak öldürülür. 1258'de Bağdat'a giren Hülagu, ardından El Cezire'ye yürür ve buraları da alarak Fıratı geçip Suriye'ye döner. 1289'da Anadolu, Hülagu tarafından paylaştırılır ve Harput bölgesi ile doğusu Gazvinli'ye verilir. Gazvinli ve İrinçin adlı Moğol beyi, ellerinde tuttukları bölgelerde çok zülüm yaparlar ve sonuçta çeşitli isyanlar olur. Bunların en büyüğü 1258'deki Sülemiş İsyam'dır. Bu isyan daha çok Malatya, Harput ve Diyarbakır halkını rahatsız eder ve bölge halkı dağlara çekilir. XIII. yüzyıl sonunda zayıflayan Selçuklu Devleti'nin yerine, çeşitli beylikler kurulur. XIV. Yüzyıl ortalarına kadar İlhanlı yönetiminde kalan Harput bölgesi; Malatya, Elbistan ve Maraş'la birlikte, bu yıllarda güçlenmeye başlayan Dulkadiroğulları Beyliği egemenliğine girer. Zeyneddin Karacabey tarafından kurulan ve adını 1336'dan sonra duyuran Dulkadiroğulları, 1339'da bağımsızlıklarına kavuşurlar. Karacabey'den sonra yönetime geçen İzzeddin Halil Bey Dönemi'nde başkent Elbistan olup, 1363'den sonra Harput büyük önem kazanır. Harput'un yönetiminde bu yıllarda Karacabey'in oğullarından Sarımeddin İbrahim Bey vardır. 1366 yılında Memlûk orduları, Halep Valisi Seyfettin Corcu komutasında Harput'u iki defa kuşatırlar ve ikinci kuşatmada Harput teslim olur. Ancak, on yıl sonra 1376'da Dulkadiroğlu Halil Bey, Harput'u yeniden ele geçirir. 1381 yılında Memlüklüler tekrar bu bölgelere saldırırsa da, Harput'u alamadan Maraş ve Elbistan'a ulaşırlar. Dulkadirliler ise Harput'u uzun süre kullanıp, buradan çeşitli kentlere akınlar düzenlerler*4. Ancak, Harput İç Kale batı duvarlarındaki Halil İbrahim Burcu'nda yer alan kitabede Melik Eşrefin adının geçmesi ve övülmesi, kalenin anlatıldığı gibi ele geçirilmediği şeklinde değil, Dulkadirliler'in Memluk egemenliğini kabul ettiği yönündedir. 1433'de Timur Anadolu'dan ayrılırken. Diyarbakır ve yöresinin kontrolünü Akkoyunlu beylerinden Kara Yülük Osman'a bırakır. Büyük bir devlet kurmak isteyen Kara Yülük Osman, kardeşlerini öldürerek yönetimi tek başına ele geçirir. Timur'un bıraktığı Malatya'yı koruyamamasına karşılık; Erzincan ve çevresini Yar Ali'den, Urfa'yı Döğerler'den, Çemişgezek'i Pir Hüseyin Bey'den, Harput'u Dulkadiroğulları'ndan, Kemah'ı Timur temsilcisi Şemseddin'den, Erzurum'u Karakoyunlu Valisi Duharlı Pir Ahmet Bey'den, Mardin'i ise Karakoyunlular'dan alarak geniş bir devlet kurar. Bu arada Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf, Malatya'yı ele geçirip; Kara Yülük'ün yeğeni Kılıç Arslan, Pir Hüseyin, Cihanşah'm abisi İskender, Kara Yülük Osman'ın oğlu Ali Bey'in denetiminde bulunan Harput'u kuşatırsa da, bir başarı elde edemeden geri çekilir. Harput. Ancak Kara Yülük'ün ölümü ve taht kavgalarından sonra; Dulkadiroğlu Halil Bey'in oğlu Nasır-al Din Muhammed tarafından Akkoyunlular'dan geri alınır. Nasır-al Din Muhammed'den sonra yönetime oğlu Melik Arslan geçerse de; 1465'de Harput, Memlûk sultanının da göz yummasıyla birlikte, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan olarak anılan. Hasan Bayındır Han tarafından geri alınır. Uzun Hasan, 1467'de Karakoyunlu Beyi Cihanşah'ı, ardından 1469'da Teymurlar'dan Ebu Said Han'ı yenip; her ikisini de öldürdükten sonra, ülkesinin sınırlarını Karaman'a kadar genişletir. Bu sırada Osmanoğulları'ndan kaçan Karaman ve Candaroğulları'nın kışkırtmasıyla, Osmanlı kenti Tokat'ı yakıp yıkar ve Fatih'e meydan okur. Bu hareketler sonun başlangıcı olur. 1473 yılında Fatih Sultan Mehmed, Uzun Hasan'm üstüne yürümeye başlar. Yolda Karaman Valisi Şehzade Mustafa ile Amasya Valisi Şehzade Beyazıt, ordularıyla birlikte Fatih'e katılırlar ve Oltukbeli'nde yapılan savaşta Akkoyunlu'lar yenilir. 1478'de Uzun Hasan'ın Ölümüyle taht kavgaları tekrar başlar ve Akkoyunlular parçalanıp yok olurlar. XV. Yüzyıl sonrası 1507'de Şah İsmail tarafından Akkoyunlu Devleti yok edilince, Doğu Anadolu'daki pek çok şehirle birlikte, Harput'ta da Safevi Dönemi başlar. Yazdığı şiirlerde kullandığı ismi ile Şah Hatai (Şah İsmail), önceleri Osmanlılar İle iyi ilişkilere giren Bunun karşılığında II. Beyazıt'ın da ilişkilere karşılık vermesine rağmen, Trabzon Valisi Şehzade Selim, her fırsatta sınırlara baskınlar yaparak, gerginliği arttırır. Şah İsmail'in Doğu Anadolu'da güçlenmesi, gönderdiği misyonerler ile organize olarak taraflar kazanması sonrasında. 1512 yılında tahta geçen Yavuz Sultan Selim, ilk iş olarak 1514 yılında Şah İsmail'in üstüne yürür ve Çaldıran'da Safevi ordusunu yenerek bölgenin büyük bir bölümünü ele geçirir. Yavuz Sultan Selim, savaş sonrasında dağlara sığınan Şah İsmail taraftarı Kürt ve Alevi bölge halkını etkisizleştirmek için, Maraş Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa ile, aslen kendisi de Kürt olan İdris-i Bitlisi'yi görevlendirir. Çok sayıda bölge insanının öldürüldüğü bu etkisizleştirme harekatı sonrası. 1515 yılında bölge tamamen Osmanlı denetimine girer. Kanuni Dönemi'nde 1552'de, III. İran seferi için ordular Harput'ta toplanır. 1635 ve 1638 yıllarında IV. Murad, Revan ve Bağdat seferlerinde üç defa Harput'tan geçer. III. Mustafa Dönemi'nde (1757-1774) Har-puftaki yeniçerilerin yarattığı huzursuzluk sonucu; Padişah, olayları ancak gönderdiği bir fermanla durdurur. 1834'de Reşid Mehmed Paşa, bölgede düzenlemeler yapmak üzere, geniş yetkililerle Sivas, Diyarbakır ve Harput valiliğine atanır. Ancak, vergi vermeyi reddedip, ayaklanan halk ve aşiretler, paşanın gelişini hoş karşılamaz. Reşid Mehmet Paşa, Harput'u ordu merkezi yapar. Bu sıralarda bölgede yaşanan çatışmalarda pek çok sivil ve asker ölür. Gelişmeler sonucu Harput kent merkezi, Harput'un hemen altında bulunan "Mezre" denilen yere taşınır ve "Memuret-ül Aziz" adını alır. 1851'de Dersim, Diyarbakır eyaletinden ayrılarak Harput'a bağlanır. Osmanlı-Rus Savaşı sırasında başlayan huzursuzluklar sonrası. 1915'de Van Ermeni Ayaklanması'nın ardından. Harput' ta yaşayan Ermeniler' in ayaklanmaya destek vermesi sonucunda, bu yıllarda pek çok Ermeni bölgeden uzaklaştırılırken, biı kısım elebaşlar tutuklanır. 1867'ye kadar eyalet durumunda bulunan Harput, bu yıl içinde "Ma-muret-ül Aziz Sancağı" adı ile sancak durumuna düşer ve Diyarbakır'a bağlanır. 1871'de Diyarbakır'dan ayrılarak bağımsız şehir olursa da, 1878'de vilayet durumuna getirilir. Cumhuriyet sonrası ise, merkez sancak Elaziz' den bozulma, Elazığ adını alır. Tanzimat Dönemi'nden itibaren. Dersim Bölgesi'ndeki isyan ve tenkil olaylarıyla ilişkili olarak sahneye çıkan Harput, Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet Dönemi'nde de aynı ilişkiler içinde görülür. Dersim'e yapılan tüm askeri harekatlarda önemli rol oynayarak, askeri merkez durumunda kullanılır. Bununla birlikte Şeyh Sait isyanından da etkilenen Elazığ, 1938'de Dersim harekatlarının bitiminden sonra, günümüze kadar büyük bir gelişme göstererek, Doğu Anadolu Bölgesi'nin en gelişmiş kentlerinden biri durumuna gelir.

HARPUT ADININ KAYNAĞI VE YAZILIŞLARI

Harput adının kaynağı konusunda öne sürülen düşünceler arasında, yoğunluğu "Kar/Har=taş", "Pert/berd=kale"den oluşan "Taşkale" açıklaması alırken Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, konuya ilişkin farklı açıklamalar görülür. Birinci açıklamaya göre; yörede meşhur dikenli bir söğüt ağacı varmış, bu nedenle de kente "Har-Bid" demişler. Diğer açıklamaya göre, bölgede bol miktarda diken yetiştirildiğinden, diken getirici anlamında "Har-Berid" denilmektedir. Evliya Çelebi'nin rivayetleri dışında kalan ve yoğunlukla yapılan "Taş-Kale" açıklamasına katılmayan Surguroğlu; Harput adının kökeninin "Har-pu-ta-va-nas" veya "Har-pu-ta-aş" kelimelerinden türediğini, bu kelimelerin ise "Ga-ar-ba-ta" veya "Har-pu-ta-aş" adlı bir tanrı/tanrıça veya lider adından gelme olabileceğini belirtirse de, bu isimlerin nerede yer aldığını ve hangi kültüre ait olduğunu belirtmez. Bütün bu açıklamaların aksine Nurettin Ardıçoğlu, Harput'un en eski adının "Carcathiocerta" olduğunu belirtirken; "Carcath=şehir", "Certa=kale" anlamlarını koyarak, Carcathiocerta / Karkathiokerta adının "Şehir kale" anlamına geldiğini söylemektedir. Net ve bilimsel olmayan bu isim kökeni açıklamaları ile birlikte, tarihsel gelişim sürecinde Harput kenti; çeşitli kaynaklarda Hartabert / Hartabird / Khartabirf, Haratparat, Hısn-ı Ziyad / Hisn Ziyad / Hısn Zait / Hesna de Ziyad, Zaid / Zait, Ziata Castellum, Karkathioker-ta/Carcathiocerta , Hasan Ziyad, Kharpot/ Kharpote/ Kharpeta/ Karpata", Quartapiert/Quart-Piere, Harputaş, Kharpert/ Kharberd/ Karbed/ Harberd/ Garpert/ Harbert/ Hoiberd, Harpote, Kharput/Karput, Hayr al-buyut, Harputauanas, Harpurt/Harpurd, Hartpirt/ Hargirt/ Harbit/ Harbirt/ Harbid/ Harbut, Herburt/ Herbrut/ Herput/ Herprut, Handzit/Hinzit, Ilüsnüziyad gibi adlarla anılmıştır. Görüldüğü gibi bu isimlerin pek çoğu birbirine benzer. Özellikle "Har", "Her" veya "Khar" kökenli isimler, tek grupta bir araya gelebilir. Hatta biraz zorlamayla "Quar" köklü isimleri de bu gruba eklemek mümkündür. "Hısn-ı Ziyat/ziyad" ve "Ziata Castellum" isimlerindeki "Ziyat/ziyad/ziata" kelimeleri, "kale" anlamına gelen "Castellum" ve "Hısn" kelimeleri ile birleşerek, "Ziyad kalesi" anlamında kullanılmıştır. Üç kaynakta rastlanılan "Hasan Ziyad" ismi ise, olasılıkla "Hısn-ı ziyad" dan bozularak kullanılmış olmalıdır. Bütün bu isimler dışında olup, en farklı isimleri oluşturan "Carcathiocerta / karkathiokerta", Sophane bölgesinde bir kent adı olarak anılsa da"; bunu kanıtlayacak verilerimiz yoktur. "Hayr al-buyut" ve "Handzît/Hinzit" isimlerinin kökeni anlaşılamamıştır. "Hüsnü ziyad" adı ise, Muaviye Döneminde Harput'ta valilik yapan "İbni Ziyad "a bağlanmaktaysa da, konuya ilişkin net bilgi bulunmamaktadır. Sonuçta çok farklı isimler ve açıklamalar verilmesine karşın, Harput adı ve anlamı konusunda ortaya net bir şeyler konulamamaktadır. Bu konuyu tarihçilerden çok dil bilimcilerin ele alması, farklı yorumları da gündeme getirecektir.
HARPUT UN COĞRAFYASI VE JEOLOJİSİ

Harput, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat bölümünde, bugünkü Elazığ il merkezinin 5 km. kuzeydoğusunda, denizden 1280 m. Yükseklikte 48°43' kuzey boylamı ile 39°15' doğu enleminde yer alır. Kuzeyde yer alan Kızıldağ ve Keban Baraj Gölü, kentin kuzeydoğusuna kadar uzanırken; Keban Baraj Gölü ile kent merkezi arasında doğuda 1724 rakımlı Hasret Dağı. güneydoğuda 1221 rakımlı Kartaltepe yer alır. Daha güneye inilince Çelemlik Dağı ile arkasındaki Hazar Gülü ve 1908 rakımlı Kuşakçı Dağı yer alır. Kent merkezi ile bu coğrafya arasında en güneyde Doğu Anadolu'nun önemli ovalarından Uluova ile, Harput' un güneyinde, bugünkü Elazığ il merkezinin kurulu bulunduğu, Elazığ Ovası' da denilen Altınova yer alır. Harput ile Kuşakçı Dağı hattının batısında 1490 rakımlı Meryem Dağı, 1327 rakımlı Altıntepe. 1341 rakımlı Kızıldağ ile Keklik Tepe ve Çağlar Tepe bulunur. Kentin batısında Kavak Tepe yer alırken; batı ve güneybatı yönünde ise, bölgenin ikinci önemli ovası olan Kuzova yer alır. Kuzeyde, bugünkü Keban Baraj Gölü (zamanında Murat Nehri'nin yatağı olan Pertek Keban oluğu), güneyde Altınova (Elazığ Ovası) ve Uluova, batıda Mankendi ve Baskil ovaları ile çevrili olan Harput Platosu; belirtilen tüm bu verimli ovalara olan hakimiyeti ile, önemli bir konuma sahipken, dönemin ticaret yollarını da kolaylıkla kontrol edebilmekteydi. Sınırları belirtilen Harput Platosu dalgalı yüksek bir aşınma düzlüğü olarak Neotektonik Dönem Öncesi, Alt-Orta Miyosen sonlarında oluşmuş ve Plato Üst Miyosen ile Pliyosen dönemlerinde meydana gelen faylanmalar ile yer yer yükselmiş ve aşınarak alçalmıştır. Platoyu oluşturan aşınım düzlüğünün yapısını temelde Senoniyen yaşlı Yüksekova Karmaşığı'na ait volkanik kayaçlar meydana getirir ki, karmaşığın litojik bileşimi platonun güneyinde bazalt ve andezitlerden oluşur. Buna karşın kuzeyde diyorit ve diyabazlar öne çıkar. Bu kayaçlar topluluğunun oluşturduğu karmaşık alanda allaktan konumlu olup, bu karmaşık üzerinde sahaya taşınarak gelmiş ve bu nedenle paraalloktan bir konum kazanmış bulunan Harami Formasyonu'na ait kayaçlar yer alır. Bu kayaçlar sert ve aşınmaya karşı dayanıklı olduklarından, belirgin çıkıntı ve diklikler oluştururlar. Tabanı yer yer yüzeylenen kırmızı renkli konglomera ve kumtaşlarından oluşmakla beraber, üstte sarımsı bej renkli kumlu kireçtaşı ve kristalize kireçtaşlarından oluşan Harami Formasyonu'nun asıl litojisi bulunur. Bu formasyona ait masif kireçtaşları kuzeydeki en yüksek noktaları oluştururken, güneyde aşınmadan oluşan bağımsız blokları oluşturan ve karstik şekilleri içeren kalker blokları (ki Harput Kalesi tabanı da böyledir), platonun orta kesimlerinde ise kristalize kireçtaşları ve volkanik kayaçlar üzerinde OrtaÜst Eosen Yaşlı Kırkgeçit Formasyonu'na ait birimler bulunur. Formasyonun plato üzerindeki en hakim litojisini, Fetih Ahmet Mescid ve Türbesi civarında bulunan konglomera ve masif kumtaşları oluşturur.
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim

    seoaga

  • Sevilen Üye
  • **
  • Avatar Yok

  • İleti: 97
  • Rep: +0/-0
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Ynt: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
« Yanıtla #1 : 06 Ekim 2014, 17:46:00 »
teşekkürler bilgi için

    seoaga

  • Sevilen Üye
  • **
  • Avatar Yok

  • İleti: 97
  • Rep: +0/-0
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Ynt: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
« Yanıtla #2 : 06 Ekim 2014, 17:47:04 »
teşekkürler bilgi için

    seoaga

  • Sevilen Üye
  • **
  • Avatar Yok

  • İleti: 97
  • Rep: +0/-0
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Ynt: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
« Yanıtla #3 : 06 Ekim 2014, 17:49:37 »
teşekkürler bilgi için

    seoaga

  • Sevilen Üye
  • **
  • Avatar Yok

  • İleti: 97
  • Rep: +0/-0
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Ynt: Elaziğ Harput İlçesinin Tarihi
« Yanıtla #4 : 06 Ekim 2014, 17:52:03 »
teşekkürler bilgi için


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
1 Yanıt
1676 Gösterim
Son İleti 08 Ocak 2009, 19:46:10
Gönderen: çalıkuşu
4 Yanıt
2168 Gösterim
Son İleti 25 Kasım 2008, 19:50:02
Gönderen: sdfsdfsdf
2 Yanıt
1717 Gösterim
Son İleti 08 Ocak 2009, 19:40:52
Gönderen: çalıkuşu
0 Yanıt
11782 Gösterim
Son İleti 04 Temmuz 2009, 11:34:04
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
1309 Gösterim
Son İleti 28 Ekim 2012, 18:31:20
Gönderen: sevdaligul