Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapTarih onu Allah yolunda ilerleyip öncü olan biri olarak hatırlayacak.
Arap Körfezinde varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Çok cesur , kuvvetli ve gözüpek bir genç olarak yetişen Hattab islam ümmetinin sıkıntılarını yakından takip ederdi.Babası sık sık diğer kardeşleriyle birlikte Hattab’ı dağa götürür zor şartlara hazırlardı.Çok çalışkan bir öğrenciydi.
Bu dönemlerde islam ümmetinde önemli gelişmeler yaşandı. Afganistandaki Rus işgali, ilk intifadayı ateşleyen Filistin olayları dikkatini çekti. Buralardan gelen direniş haberleri Hattab’ın yüreğindeki cihad ateşini alevlendirdi. Müslümanlara yapılan zulümler onu derinden sarstı. Ve Afganistan’daki kardeşlerine yardım etmeye, onların yanına gitmeye karar verdi. Ailesiyle vedalaştı.(1988-1994)
Hattab Afganistan’da kendisini savaş ve komutanlık üzerine geliştirdi. Bir mücahid, Hattabın ilk kez Celalabad daki eğitim kampına geldiğinde gördüğü zamanki izlenimlerini şöyle anlatıyor.
“Celalabad daki eğitim kampı hemen hergün gelen ve gidenlerle dolup boşalıyordu. Ruslara karşı büyük bir operasyon hazırlığı içindeydik, eğitimini tamamlayanlar eşyalarını alıp cepheye gidiyorlardı. Biz cepheye gitmek için yola çıkarken yeni bir grup geldi. Hattabı ilk kez o zaman gördüm. 16-17 yaşlarında henüz sakalları yeni yeni çıkan uzun saçlı bir genç…Henüz gelmişti, ilk yaptığı şey kamp komutanlarına gidip kendisini cepheye göndermesi için yalvarmak oldu. Komutanlar gitmesine müsade etmediler. Yanına gidip kendisini tebrik ettim ve adını sordum. “ Ibn-ul-Hattab” la böylece tanışmış oldum. ”
Hattab eğitimini tamamladıktan sonra cepheye gönderildi. Cephede çok önemli operasyonlara imza attı. Korkusuzluğuyla herkesi hayrete düşürdü. Sonraki 6 yılda, artık Hattab 20. yüzyılın gördüğü en cesur ve çetin mücahid kumandanları arasına girdi. Karşı saldırı ve ateşlerden kaçmaması ve yaralandığında acısını gizlemesi ile tanınır. Hem normal hem de özel Sovyet güçlerine karşı birçok operasyon, pusu ve baskınlarda bulunmuş ve 1988–1993 yılları arasında içlerinde Celalabad, Host ve Kabil ün ele geçirilmesininde (fethininde) bulunduğu Afganistandaki bütün önemli operasyonlara katıldı.
Öyleki Celalabad fethedildiğinde bir polis karakoluna giren mücahidler hattab ile ilgili özel dosyalar elegeçirdiler.Onunla alakalı bilgiler, yaptığı operasyonlar bu dosyada sıralanmıştı.
Afganistanda el yapımı bir el bombasını atarken elinde patlaması sonucu sağ elinin iki parmağını kaybetti. Mücahidler Peşaver'e gidip orada tedavi olması için ikna etmeye çalıştılar isede o, Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimizin sünneti üzere yarasını biraz bal ile sarmış ve arkadaşlarının teklifini reddedmiş, bunun için Peşaver’e kadar gitmeye gerek yok demişti.
TACİKİSTAN'A GİDİŞ
Komunistler bozguna uğrayıp, Sovyet ordusu Afganistanı terk etmek zorunda kaldığı zaman, Hattab ve bir grup arkadaşı bu sefer Tacikistan’da aynı düşmana karşı bir savaşın haberini aldılar. Bunun üzerine eşyalarını toplayarak bu grupla beraber 1993 yılında Tacikistanın yolunu tuttu. Tacikistanda 2 yıl boyunca karlı, dağlık arazide cephane ve mühimmat eksikliği içinde mücadele ettiler. Hattab kendisi tacikistana gidişini şöyle anlatıyor...
‘’onlara yardım için geldiğimizi sölemiştik.Elhamdulillah onlara yardım imkanı bulduk.ilk birkaç ayımızı gerekli malzemeleri bulmak için harcadık.Hazırlanmakla meşgul olduk.Taciklerden sadece yetiştirmek üzere mücahid istedik.Onları her türlü bilgiyle donatmayı amaçladık. Hep onların yanında olduk.Yalnız bırakmadık. Bir hayrımız olduysa Allah içindir.
ÇEÇENİSTAN
Hattab ilk başlarda Çeçenistana gitmeye sıcak bakmıyordu. Orada kominizmin hakim olduğunu halkında kominist olduğunu sanıyordu. Daha sonra televizyonda alınlarında tevhid yazılı bandajlar taşıyan gençleri gördü. Arkadaşlarıyla Araştırma yapmaya karar verdiler ve Çeçenistan'a 2 haftalık bir ziyareti gündeme aldılar.
Çeçenistana vardıklarında halkın müslüman olduğunu gören Hattab ve arkadaşları burada kalmaya karar verdiler. Amaçları buradaki insanları eğitmekti. İlk olarak 12 kişilik küçük bir grup kurdu. Bu gurup Dağısatanlı gençlerden oluşuyordu.Gençlerin din konusundaki gayreti onu cezbetti. Hattab onların bu hali karşısında şöyle diyor;
‘’Vallahi çok şaşırdım, onları görünce sevinçten ağladım. Böyle bir dünyada böyle bir savaşta Allah’ın rızasını istiyorlar.’’
Hattab Vedeno şehrini üst olarak seçti ve orada birlikler kurdu. Çeçenistandaki ilk operasyonunu Karaçoy da bir Rus konvoyuna düzenleyen Hattab ve arkadaşları 5 aracı ve 41 Rus askerini öldürdü.
Operasyon haberi kısa sürede duyuldu ve takdir topladı. Sonraki günlerde Hattab arkadaşlarıyla birlikte yeni operasyonların planlamasını yapmaya başladı.
İki ay hazırlandıktan sonra çok kiritik bir zamanda bir konvoy daha vurdular. Sercenyurt da öldürücü bir darbe daha indirildi Ruslara ve tam 47 araç yok edildi. Resmi Rus kaynakları bu pusuda 26'sı rütbeli olmak üzere 223 Rus askerinin öldüğünü ve bütün araçların bertaraf edildiğini bildirmişti. Bu operasyon Moskovada 2 veya 3 Rus generalinin görevlerinden alınmasına sebeb olmuş ve Boris Yeltsin operasyonla ilgili haberleri Rus Parlementosunda bizzat duyurmuştu. Bu operasyonlar öyle etkili olduki ruslar dağlardan çekilmek zorunda kaldılar.Daha sonra Grozni operasyonuna katıldı.
Birinci savaş son bulduktan sonra Şamil Basayev ile birlikte mücahidlerin eğitilmesi için bi kamp kurdular. Çeçen ordusuna bağlı bu kampta Kafkasya’nın her yerinden binlerce genç hem ilmi, hem askeri eğitim gördü. Şehid Zelimhan Yandarbiyev Hattabı şöyle anlatıyor;
‘’O çok şevkatli bir komutandı. Halkla özel olarak ilgilenir onlara güzel muamele ederdi.Şehid ailerine sürekli yardım ederdi.İslami eğitime çok önem verirdi.kendi emrindeki askerlerle çocukları gibi ilgilenirdi.’’
Hattab cihadın medya alanınada taşınması gerektiğine inanmaktadır. “Allah bizlere inanmayanların silahları ile savaşmamızı emrediyor. Onlar medya ve propaganda yolunu kullanıyorlar, öyleyse bizde kendi medyamızla onlara karşı savaşmalıyız” demiştir. Bu yüzden bütün operasyonlarının filmlerinin kaydedilmesine özen gösterir. Afganistan, Tacikistan ve Çeçenistandaki savaş görüntülerini içeren 100’lerce video kasetinin olduğu bilinmektedir. Düşman medyasının yalan, yanlış iddialarına yanıt olarak sadece sözlerin yetmeyeceğini ve video görüntülerinin de cevapta yer alması gerektiğini savunmaktadır.
1996 yılının sonbaharında Rusya'nın Çeçenistan'dan çekilmesinden sonra Hattab Çeçenistan’da Milli Kahraman ilan edildi. Şamil Basayev ve Salman Raduyev gibi Çeçenistanın en büyük kumandanlarınında katıldığı bir törenle kendisine 'Üstün Cesaret Madalyası' takdim edilip ayrıca Çeçen Hükümeti tarafından General rütbesi ile onurlandırıldı. Cevher Dudayev şehadetinden önce hal ve davranışlarıyla Hattabı her zaman takdir ettiğini göstermiştir.
Rusya Çeçenistandan çekilmesine rağmen baskılarını devam ettiriyordu. Dağıstan'a giren Rus birlikleri hem Dağıstan'da halkı katlediyor, hemde Çeçenistan'da terör eylemleri düzenliyordu. Çeçen komutanlara suikast girişimleri artmıştı. Dağıstanlı müslümanmlar onlardan yardım istemişti. Bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak Şamil Basayev ile birlikte bir birlik oluşturup Dağıstanda’ki Rus karargahına saldırdılar. Bu operasyon için Hattab şöyle diyor;
‘’Ruslar 1 gecede 3 köyü yok ettiler bu köylerde 1000 den fazla çocuk 500 kadın vardı. Hepsini öldürdüler.Onlar vurunca susan dünya ve islam alemi biz bir saldırı yaptığımızda hemen ayağa kalkıyor ve bizi kınıyor. Bunu söyleyenler yanlış söylüyor. Eğer vurmaktan başka çareniz yoksa ne yapacaksınız! Bu operasyon 17 tane alimin ve Çeçenistan-Dağıstan meclisinin kararıyla gerçekleşmiştir.’’
Hattab 22 Aralık 1997 tarihinde tekrar sahneye çıkmış, komuta ettiği 100 Çeçen ve yabancı mücahidden oluşan grubu ile Rusya içine 100 km sızarak 136. Mekanize Tugayı Merkezine saldırıda bulunmuştur. Bu baskında 300 Rus aracı bertaraf edilmiş ve birçok Rus askeri öldürülmüştür. Birisi Hattabın kumandanlarından olan Abu Bakr Aqeedah olmak üzere iki mücahid bu baskında şehit olmuştur.
Ruslar 2.kez Çeçenistan'a girmişti. Ve ruslara karşı gerilla savaşı başlatıldı. Hattab bu gerilla savaşında çok önemli bir yere sahibti. Birçok çeçen mücahidi eğitti. Birçok öenmli operasyona imza attı. Argun ve Şali bölgelerine saldırılar düzenledi. 400 mücahid yaklaşık 20 saat yürüyerek operasyonun yapılacağı yere geldi. Gudermes yolunu 1 gün elinde tutan mücahidler grozniden gelen saldırı haberiyle tekrar atağa geçtiler. 13 araçtan oluşan başka bir konvoyu yok ettiler. Daha sonra bir Omon birliği de yok edildi. Ruslar şoktaydı. Diğer bölgelerdede yapılan operasyonlarla Çeçenistan Ruslara mezar olmuştu.
Bu saldırılarda yüzlerce rus askeri ve yüzlerce araç imha edildi. Hattab Çeçenistan'a giden Türkiyeli müslümanlarlada yakından ilgilenirdi. Birgün Türkiyeli mücahidlerle otururken arkadaşlarına söylediği ‘’Türkiyeli kardeşlerime iyi bakın onlar benim dayılarımdır’’ sözü herkezi güldürmüştü.
Onunla birlikte bulunan Türkiyeli kardeşlerden birisi bir anısını şöyle anlatıyor; ‘’birgün Hattab operasyon sonrası bizim bölgemize gelmişti. Bizimde yiyeceklerimizi sakladığımız kilere fare dadanmıştı. Bize onu yakalamak için küçük mayınlar döşemiştik. Küçük patlama sesleri ilgisini çekmişti ve bize sordu. Bizde durumu anlatınca çok şaşırmış hatta gülmüştü. Bu olaydan sonra herkeze ‘’ Türklerin yanına gitmeden muhakkak haber verin zira onlar fare yakalamak için bile mayın döşerler’’diyerek takılmıştı.
Hattab zeki, cesur ve güçlü bir kişiliğe sahipti. Askerleri tarafından çok sevilen Hattab, kendisi ile oyun oynanmayacak birisi olarak tanınır. Askerleri ile yakından ilgilenir, onların kişisel problemlerini çözmelerinde yardımcı olur, onlara kendileri için alışveriş yapmaları için para verirdi.
Bir alim onun için şöyle diyor; ‘’onun görünüşü kafire ve munafığa korku,müslümanlara ise ferahlık veriyordu!’’
ŞEHADETİ
Ve o yiğit savaşçı bir münafığın elinden şehadet şerbetini içti. O'nun ölümün hak olduğuna ve Allah'ın takdir ettiği zamanda geleceğine imanı sonsuzdu. Birçok kez ölüm tehlikesi atlatmasına rağmen bu güne kadar gelmemişti. Ve şehadet onu zehirli bir mektubla buldu. Onun şehadetini yanında bulunan bir kardeşimiz şöyle anlatıyor:
"Birlikte oturuyorduk. Çok sevdiği bir arkadaşından mektub geldi. Mektubu açtı ve okumaya başladı. O sırada yemek yiyordu. Mektubu okuduktan bir süre sonra bir halsizlik başgösterdi. Ve arkasından yüksek ateş. Bizi çağırdı ve’’ beni okuyun galiba cinler musallat oldu’’ dedi. Okumaya başladık. Ertesi gün şiddetli bir kusma başladı. Zehirlendiğini anlamıştık. Onu tedavi etmek için uğraşıyorduk. Lakin zehir elinden yediği yiyeceğe oradanda vucuduna iyice yayılmıştı. Bi süre sonra görme melekesinide kaybetti.
Tekrar bizi çağırdı ve ‘’ben şehid olacağım kağıt kalem getirin ve son vasiyetimi yazın’’ dedi bu sırada kan kusuyordu. Vasiyetini bitirdikten yaklaşık 3 saat sonra iyice ağırlaştı ve bi süre sonra şehadet getirerek şehid oldu."
Müminlerin komutanlarından ibnul Hattab bu şekilde Rabbine döndü. O'nun şehadeti başta Çeçenistan olmak üzere bütün islam coğrafyasında üzüntüyle yankılandı. Müslümanlar önemli bir komutanını kaybetmişti. Ama Hattab hayatında kendi gibi birçok mücahidi de yetiştirmeyi başarmıştı. Zalimlere öldürücü darbeler indirmişti.
Onun hayatı bütün müslüman gençlere örnek bir hayattı. Dünyaya meyl etmeyişi, ümmet bilinci ve takvası ile herkeze örnekti. O yaşadığımız yüzyılın komuyanıydı. O da diğer kardeşleri gibi rabbine gitti. Rabbimiz onu firdevsinde ağırlasın ve onu peygamber efendimiz ve şehidlerimizle haşretsin inşallah...
‘’Allahtan istiyorum ki beni cehennem azabından korusun. Bana merhamet etsin ve cennetlerine yaklaştırsın. Ondan firdevs-i Ala’yı istiyorum’’ Şehid Komutan İbnul Hattab