Dâima düşünceliydi.
Susması konuşmasından uzun sürerdi. Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.
Dünya işleri için hiç kızmazdı.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği sever, kimseye kin tutmaz ve intikâm almazdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
* * *
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu:
1- Kimseyle çekişmezdi.
2- Çok konuşmazdı.
3- Boş şeylerle uğraşmazdı.
* * *
Kendinden bir şey uman kimseyi, umutsuzluğa düşürmezdi. Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi; ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ne de ayıplardı.
Kimsenin kusurunu araştırmazdı. Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi. Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, O da güler; bir şeye hayret ederlerse, O da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
Her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri âdeta kuşatırdı. Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlı bir şekilde kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi. Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak söyle demişti:
“– Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!”
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir hâlet içinde bulunurdu. Âdet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
Sıkıntılı hâllerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki, onlardan ayırt edilemezdi. Yemek seçmez, önüne ne konulursa yerdi.
Sâde kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuştukları esnada yüzünü muhatabından ayırmaz, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi:
“– İlâhî, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”
Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı. Daha pek çok üstün vasfıyla;
O, Hazret-i MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- idi!..