Varlığın; özne...
Yokluğun; yüklem...
Sevdan; yüklemi öznesine kaçmış devrik bir cümle...
Teferruatlarında kayboluyorum sevdanın; günbegün sadeliğinden uzaklaşarak... halbuki; iki kelime yeterdi sevdamı anlatmaya... ama; mecazlarında kaybolmayı seviyorum sevdanın... çünkü; çektikçe uzuyordu kelimelerim... çünkü; çektikçe biraz daha sen oluyordum... çektikçe yanımda beliriyordun sanki... bu yüzden seviyorum teferruatlarında kaybolmayı sevdanın...
Ne zaman nadasa bıraksam yüreğimi (sen)li arzularım üste çıkar..(sen)li düşüncelerim (sen)li düşlerim eksik olmaz yanımda... ve görüyorum alanen (senli)liğin içinde ki sensizliğin beni acizleştirdiğini ve daha da duygusallaştırdığını... nerede romantik bir film seyretsem senli duygularım kabarıyor; ağlıyorum... ne zaman dondurmasını düşürdüğü için ağlayan bir çocuk görsem; senli düşlerim beliriyor gözümün önünde ağlıyorum... bakıyorum da; senli düşüncelerimin arasında durmadan sensizliğe ağlıyorum... ve bir türlü nadasa bırakamıyorum yüreğimi...
“neden; aynaya her baktığında cevaplanabilen ama sevdanın karşısında tüm cevaplarını yitiren yegane kelime...”
Sesin doldurdu karanlıkta ki boşluğumu... oysa ne çok yemin etmiştim ne sözler vermiştim kendime; seni bir daha aramayacağım diye... seni sevdamla yaşatamıyorum ama bu gidişle bozduğum yeminlerle ölümüne sebeb olacağım..
Neden; bir türlü konuşamıyorum karşında?!..
Neden; cevap veremiyorum sorduğun sorulara?!..
Neden; yüreğimin kanayacağını bile bile arıyorım seni?!..
Yine mi düşüyorum boşluğuna?!.. Yine mi boşluğumda sarılıyorum sevdana?!..
“tedirgin oluyorum her telefon çalışında; yine sen mi arıyorsun diye; ya onunlaykende ararsan nasıl açıklarım; sesimizi bastıran sessizliğini!...”diyorsun...tedirginliğinle çarmıha gererek senin için atan yüreğimi...
Şimdi anlıyorum; isa’nın kalbine giren okun eros’a ait olmadığını... oysa ne çok suçlamıştım o an onu; ölen bir adamın kalbine sevdanın oku saplanırmı diye... sanki ölümden sonra aşk vardı; ölümden sonra sessizlik değil mi herşeye rağmen suskunluk değil mi insanın üzerine çöken diye...
Ne zaman kaybettim seni; ne zaman koptun dudaklarımdan?.. hayır!.. sormam gereken sorular bunlar değil... bunlar yanlış odaların kapılarını açıyor... ben seni ne zaman kazandım; geçmişte ya da eğer varsa bir önce ki hayatımda seni kazanma savaşına girdimmi?.. bunları sormam lazım kendime... yoksa savaşta yanlışlıkla devresini vuran bir askermiydim...
Offf... kafam karışık sevgili... kelimelerim boş ve anlamsız... ruhum bulanık... aldırma sen bana sevgili...
Diyorum ya!
Teferrutlarında kayboluyorum sevdanın; günbegün uzaklaşarak sadeliğinden... ve sevdan; yüklemi öznesine karışmış devrik bir cümle içimde...
_________________