Deve, Sığır Ve Davarların Yaşları
Deve; bir yaşında ibnü mehad; sonra ibaü lebûn; sonra hıkka; sonra ceza'; sonra seni; sonra ruba1; sonra sedis; sonra bftzel; sonra mahlef; sonra mahlefi âm; sonra mahlefi âmeyn diye isimlendirilir. Ne kadar çoğalırsa çoğalsın böyledir.
Sığırlar ise, bir yaşında tcM'; sonra ceza'; sonra ruba'; sonra sedîs; sonra sâtiğ; sonra saliğ-i seneten diye isimlendirilir.
Koyuna gelince: Koyun altı aylık veya daha küçükse, hamel; yedi aydan bir seneye kadar cez'i sonra seni; sonra ruba'; sonra sedîs; sonra salig diye isimlendirilir. Bundan sonrası için özel bir isim yoktur.
Deve ve sığırın eşkâlini, bu günün erbabı daha iyi tanırlar. Onları tanımada, onun erbabma müracaat edilir. [5]
Değirmenle İlgili Lafızlar
Tâhûn (= tihânetü'r-rehâ): Su değirmeni. Su ile dönen değirmen. Tıbâne: Hayvanın döndürdüğü değirmendir. Tan üne: Su ile dönen değirmene denir." buyrulmuştur.
Meselâ, şöyle denilir:
Şu köydeki şu nehrin üzerinde bulunan değirmeni, hudûduyla, odalarıyla, çarkiyla, kanadlarıyla, kulpuyla, kovasıyla, değirmenin üzerinde döndüğü demir çarkıyla sattı.
Nafir'un cemi Nevâir gelir ki, bu kelime değirmen çarkının kanatları demektir. Ve onların üzerine su dökülür ve bu kanatlar dönerler. [6]
Hamamla İlgili Lafızlar
Hammam, hamîm'den, fe'al vezni üzerine bir kelimedir, "frtchammar-recül.'' denir.
Bir adam hamama girince, onun hakikati, sıcak su ile yıkanmasıdır.
Siyakü vâzeh: Hamamın birinci evi (odası-bölümü) demektir. Buna eriah da derler.
Sanbur: Oluk demektir. Fincan ât, fincan'in cem'id ir, ar ab çadır.
Atİdedü'I-raereh: Hamam kabları demektir.
Evari (ârinin cem'idir): Hamamın havuzu demektir.
Et-tûn: Ateş ocağı; kiri al e: Ateş ocağı veya külhan demektir. Hanbeo ve mellâha (lamın şeddesiyle): Tuzla demektir. Avanz (ânza'nın cem'idir): Tahtaların üzerine bağlanmış odunlar demektir.
Kals: Kalın urgan demektir.
Tarraz; Taze bez dokunan yer.
Vehdet: Bez dokuyan kimsenin ayaklarını içine koyduğu çukur.
Tastı müennese: (Acemce bir isimdir. Çünkü ti ile te harfleri, arabçada bir kelimede cem olmaz): Tas demektir. Tasın cem'i tısas gelir. İsmi tasğîri tuseysete'dir. Tas'in cem'i, etsas ve tusûs da gelir.
Fetâvâyi Hindiyye
Rukak: Yufka ekmek demektir. Bunun müfredi (= tekili) rukaka'dır.
Rağîf 'in cem*i ruğfan gelir. Bu kelime, yufka, pide manâsına gelir.
Minsefe: Elek demektir.
Mahver: Koyun ağılı.
Maâlik (mı'lak'ın cem*idir): Et asılan yer demektir.
Gadâir (gadâra'nın cem'idir): Ağaçtan yapılmış büyük tekne.
Dancîr de denir.
Mihras: Dibek dedikleri ve içinde buğday dövdükleri taşdan veya ağaçtan yapılmış şey.
Minhâzü'l-haven: Havan döveceği.
UJayye: Kırk dirhemlik bir ağırlık ölçüsü birimi.
Ukıyye rubaıyye: On dirhem.
Ukıyye msfiyye: Yirmi dirhem.
Kânun: Ocak; ateş yakılan yer.
Tennur: içinde ekmek pişirilen yer; fırın.
Hüdbed: Yoğurt olan süt.
Memahıd (Memhada'nın cem'idir): Sütün, içinde yoğurt olduğu kap.
Mirken: îçinde elbise boyanan kap.
tcâne: İçinde elbise yıkanan kap.
Medâk veya salaye: Üzerinde bir şey ezilen yassı ve düz bir taş. [7]
Demircilikte Kullanılan Bazı Âletler
Kîr: Kalın deriden yapılmış körük. Buna Zuk de denir. Kür: Çamurdan yapılmış ateş ocağı. Bu ettûn diye de isimlendirilir. Minfah (çoğulu menâfin); Demirci körüğü. Ulat (= sindân): Demir örs. Mitraka: Demir dövülen çekiç, Fıttîs: Büyük çekiç (= külünk, balyoz).
Kellûb: Kelbeten ve kıskaç denilen ve ateşin közünü çekmeye yarayan âlet. Bunun çoğulu kelâfîb'tir. Nişâstec: (Buna neşâ da denir) Nişasta. Kenti: Üzüm çubuğu; etrafı kerpiç duvarla çevrilmiş bağ.
Kitâbü'ş-Şürût
Bahire zîr: Duvarın üstü. Dimas: Duvarın temeli. Arak: Duvar; duvarın tamamı. Zeracîn (çoğulu zercûn): Üzüm çubuğu. [8]