Kara kaplı defterleri boş bıraktım… Boynuma muskanı taktım, tokanı muskama, sana bir gül bıraktım, kurumaya yüz tutmuş bir gülü; sana sormadan yaktım…
Dört yanı senle çevrili yürek adası, şimdi sularında kaybolmuş. Ne kadar dert varsa sende boğulmuş, ne kadar sahipsiz kumru varsa dallarımda, hepsi yuva kurmuş gül kokan saçlarına, gölgeye hasret gözyaşları dolmuş simsiyah kirpik uçlarına…
Ben, ben duman duman zehir çekerken iliklerime, aklıma gelen, senden kalmış son kaş çatığı mı bilmem; tütüne evlada diyemeyişim, ve gör ki nasıl sevmişim, sitemine bile çizik atamayan bir yüreği, ellerinin buğday rengi sehpasına sorgusuz, sualsiz, kayıtsız indirmişim…
Kara kaplı defteri boş bıraktım, ne varsa yüzünü eğen hepsini yaktım, sen bana hayat verdin umarsız, senden geçmiş hayata yasaktım…
Leyl-i gözlerinden süzülen çiğ damlalarına hasret kalırsın diye, nehirlerle beslediğim bir sinem var… Bir çift kol var seni saracak, bir çift göz senle ağlayacak, bir yürek var bir yürek var cebimde, ayağının altına toz olacak… Yükün ağır geldiğinde omuzlarına, ağlama bensiz, düşünme kara kara kuytularda, hilalsiz gecelere aldırma, hilalsiz geceler densiz, indir yelkenlerini kıyılarıma… Hilalsiz gecelere aldırma , senin için doğmuş yıldızlara kıyma…
Artık kimsesiz değil pencerenin altındaki sokak lambası. Burnu kızarmış, gözü ıslanmış, ayaz vurgunu elleri çatlamış bir deli el sallıyor her gece odana, her gece bir ben uçuruyorum, her seher bana hasret bir sana… Her şafak bir gül bırakıyorum çalışma masana…
Kara kaplı defterleri boş bıraktım. Çırpınan bir çift yüreğe diyet, yazacak bir şey bulamadım… Kıyamadım kalemimin kırık ucuna, beyaz sayfalara adını yazdım, beyaz sayfalar kaldı elimde, kara kaplı defterleri yaktım… Beyaz sayfalar kaldı elimde, ceplerine bıraktım…