Murat Yılmaz / TİMETURK
Bekleniyor olmak, yürekten bir “merhaba” ile kapıları ardına kadar aralamak; sevgimizi, dostluğumuzu, kardeşliğimizi bir parça et ile ve tebessümlerle ikram etmek… Kavuştuğumuz, görüştüğümüz, kucaklaştığımız ve ismine uygun bir şekilde yakın olduğumuz Kurban Bayramımızın çok değerli günlerini kapı komşumuz Bulgaristan’da geçirdik. Henüz kış mevsiminin başı olmasına rağmen oldukça soğuk bir hava ile bayramı karşılıyoruz. Bulgaristan’ı kuzeybatıdan doğuya doğru kesen ve tüm coğrafyaya ismini veren Balkan Dağları’nın her iki yakasında ve Tuna boylarında kardeşlerimiz yollarımızı gözlüyor.
İki milyon Müslüman!
Sekiz milyona ancak ulaşan Bulgaristan nüfusunun yüzde 25’ini oluşturan iki milyon Müslüman, ülkenin farklı bölgelerine dağılmış durumda. Sofya, Plevne, Şumnu, Filibe ve Kırcaali isimleri hepimize tanıdık geliyor. Çok değil, bundan bir asır kadar önce Bulgaristan nüfusunun önemli bir kısmını Müslümanlar oluştururken özellikle 93 Harbi ve Balkan Savaşları akabinde tüm Balkanlarda olduğu gibi Bulgaristan’da da Müslümanlar katliamlara ve sonu gelmeyen göçlere mahkûm edilmişler; bu göçlerin sonuncusu ise 1989 yılında gerçekleşmiş. 340.000 insan, ellerine alabildikleri birkaç parça eşya ile evlerini, ekinlerini, ahırlarındaki hayvanlarını arkalarında bırakıp yollara revan olmuşlar.
Sofya’da tek cami kalmış
Bayram namazımızı bir zamanlar 100’e yakın caminin bulunduğu, bugün ise maalesef tek başına kalan Mimar Sinan’ın eseri Kadı Seyfullah Efendi Camisi’nde eda ediyoruz. Kentin tek camisi olduğu için biz de erken davranıyor ve sabah namazı için saatler öncesinden camideki yerimizi alıyoruz. Küçük olan caminin kapasitesinin en az üç katı sayısında kardeşimiz namaza geliyor. Caminin içi iyice dolunca insanlar -8/-10 derece soğukta cami dışına serilen örtülerin üzerinde namazlarını eda ediyorlar. Fakat binlerce insan da kentte başka cami bulunmadığı için bayram namazını kılamıyor. Buradaki Müslümanların durumlarını gözlemlemek için bayram namazı oldukça faydalı oluyor. İnsanların önemli bir kısmı maalesef namaz kılmayı bilmiyor. Diğer alanlardaki İslami bilgilerinin de fazla olmadığına ya da yanlış ve hurafelerle dolu olduğuna programımızın ilerleyen bölümlerinde üzülerek şahit oluyoruz.
Kucaklaşıyor, bayramlaşıyoruz
Namazın ardından Türk, Pomak ve onların “millet” dedikleri Roman kardeşlerimizle sıkı sıkı kucaklaşıp bayramlaşıyoruz. Gençten bir arkadaş yaklaşıyor. İsmi Kenan. Tanışıyor, bayram için İstanbul’dan geldiğimizi ve ülkeyi dolaşarak kurbanlarımızı keseceğimizi ve kardeşlerimizle paylaşacağımızı söylüyoruz. Kenan çok şaşırıyor, gözleri parlıyor. “Ağabey, sizin gibi insanlar kalmış mı?” diyor. Kenan’ın bu sözleri hepimiz için umut oluyor. Demek ki Müslümanların gündüzlerini henüz karartamamışlar. Kenan gibi gençler bayramı, yardımlaşmayı ve kardeşliğin önemini çok iyi biliyor.
Balkan dağlarından Tuna boylarına…
Yolumuz uzun mu uzun. Ülkeyi önce kuzeye doğru Sofya, Vratsa, Montana, Vidin istikametinde, sonra da Lom, Plevne, Tarnova ve Şumnu yönlerinde dolaşacağız. İlk istikametimiz kurbanlarımızın önemli bir kısmını keseceğimiz Bulgarski İzvor oluyor. Burada bir Pomak kardeşimize ait olan mezbahada kurbanlarımızı tekbirlerle kesiyor ve ardından dağıtım için yola çıkıyoruz. Samakof, İhtimam, Dupnitsa, Köstendil, Orahevo, Belovlatina, Lom ve diğerleri. Kurbanlarımızın kalan kısmını ise Kırcaali’de kesiyoruz. Bu şekilde ülkenin 30 farklı köy, kasaba ve şehrinde 1700 civarında aile ile bayramı birlikte yaşamak ve Rabbimizin lütfettiği bir lokma eti vesile kılarak onlarla kucaklaşmak nasip oluyor.
Kardeşlerimizi ne de çok ihmal etmişiz…
2000 kilometreyi aşan yolculuğumuz boyunca en çok farkına vardığımız şey, Bulgaristan’ı ne de çok ihmal ettiğimiz oluyor. Bir zamanlar on binler, yüz binler halinde bulunduğumuz Vidin, Plevne, Lom ve Montana şehirlerinde şimdilerde o kadar azalmış ki Müslümanlar… Bölge halkı baskılar, göç ve asimilasyon politikalarıyla dinlerinden uzak düşmüşler. Montana’nın tek camisinin duvarlarına Bulgarca yazılar yazılmış. Yüzyıllardır her türlü zorluğa direnen minareler şimdi Müslümanların ilgisizliğinden dolayı yıkılmak üzere. Montana Camisi’nin, Tuna boylarındaki Dovnesiber’in, Arçar Camisi’nin ve diğer onlarcasının feryadının birkaç yüz kilometre öteden, Türkiye’den, duyulmaması ayıp olarak hepimize yetip de artıyor. Montana’da 74 yaşındaki Sabahattin Amca, “Ben uzun yıllardır bu kasabada ne bayram ne de cuma namazı kılabildim.” diyor. Çünkü kasabanın birkaç yüz yıllık tek camisi 20-30 bin avroluk onarım masrafı karşılanamadığı için kapalı ve yakın tarihte yıkılma tehlikesi yaşıyor.
Misyonerler kol geziyor!
Bölgedeki en önemli tehdit ise muhakkak Roman kardeşlerimiz için geçerli. Ekim ayında İstanbul’da icra ettiğimiz Balkan Sempozyumu’na katılan Bulgaristan müftüsü Mustafa Aliş Hoca’nın “10 sene evvel tamamına yakını Müslüman olan Roman vatandaşların şimdi yarısı Hristiyan oldu.” sözleri, misyoner tehlikenin ne kadar hızlı bir şekilde Bulgaristan’ı kemirdiğini gösteriyor. Özellikle evanjelist misyonerler, Roman kardeşlerin “mahalle” dedikleri ve nüfusları bazen 30-40 binleri bulan bu nasırlaşmış gettolarında at koşturuyorlar. Vidin’deki 20 bin nüfuslu Boyana gettosunda bulunan ve bir zamanlar tamamı Müslüman olan insanlar da artık dinlerinden oldukça uzaklaşmışlar. Sokak aralarından geçerken gördüğümüz kiliseler, bir kasap dükkânına asılmış ve satılmak için sergilenen domuz eti, hızlı değişimin işaretleri olarak görünüyor. Sonradan öğreniyoruz ki Boyana’da tam yedi kilise açılmış ve misyonerler tüm bölge ile yakından ilgileniyorlarmış.
İmamlara maaş yok!
İki milyon Müslüman’a karşın sadece 250 imam hatip öğrencisinin bulunduğu, 1300 camisinin ancak yarısının açık olduğu, maaşları ödenemediği için imamların pazarlarda meyve sebze satarak geçinmeye çalıştığı, misyoner kurumların milyar dolarlık bütçelerle at koşturdukları, Osmanlı’dan yadigâr 3339 eserden ancak 500’ünün ayakta kalabildiği (Onlar da bu ilgisizlik karşısında daha fazla dayanamaz.), gayrimüslim erkeklerle evliliklerin sıradanlaştığı, insanların dinlerini öğrenecekleri bir ilmihale, Kur’an-ı Kerim’e ulaşamadıkları, baskı dönemlerinde zorla değiştirilen isimlerin yeniden alınmadığı (özellikle Roman vatandaşlar) kapı komşumuz Bulgaristan’da kaybedecek tek bir dakika yok.
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş Yap“Bismillah” demenin vaktidir
Kış mevsimine, soğuk havaya rağmen kısa fakat etkili bir program gerçekleştirdik. Türkiye olarak tarihi ve kültürel bağlarımızın çok güçlü olduğu Bulgaristan’a Diyanet İşleri, kültür ve vakıflarla ilgili bakanlıklar başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları ve iş adamlarımızla güçlü bir şekilde girmeliyiz. Ayrıca İslam Konferansı Örgütü’nün öncülük edebileceği onlarca hayırlı iş var Bulgaristan’da. O hâlde rüzgâr arkamızdan eserken “Bismillah” demenin vaktidir.