Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapGelirim ey dost; ayaklarım kanasa da dikenlerden, dar kafeslerden kurtulup, kirip zincirlerimi yine Sana gelirim. Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum. Yolunda ölmek icin, Seni ararken, Sende tükenmek icin gelirim. Yalinayak, basi acik dosta kavusmanin hayaliyle ciktim yola. ‘Gül’e dogru savurdu rüzgâr beni. Dagin bagrindaki atesten, kâinati isitan günesten sordum gül diyarini. “Güllerin Efendisi’nden destur almak icin ne lâzim.” dedim. O’nun adini duyunca; dile geldi daglar ve taslar, tebessüm etti günes. Hepsi bir agizdan, “Teri gül kokan Gül Sultani’ndan kabul görmek icin seher kapilarinin önünde kul olasin, bel kirip boyun burasin. Hakk’a yönelip el pence divan durasin.” dediler. Sonra, “İnsan olana saygi duyasin, kirik gönüllerde tahtlar kurasin, yarali gönüllere muhabbetinle merhem olasin.” diye nasihatte bulundular. “Hakk’in sadik dostuna, hidayetin günesine, inayetin gözbebegine, rahmetin timsaline, rububiyet saltanatinin dellâlina, kâinatin muallimine, Habib-i Zîsan’a ve O’nun âline ve ashabina milyon kere salât ve selâm olsun.” dediler.Âh Efendim, Can Efendim, Gül Efendim!Dosta giden cile dolu yollarda, getirdigin huzura, nurunun aydinligina muhtacim. Bilirim kilâvuzu Sensin dosta cikan yollarin, haritasi Sana emanet edilmistir gül cografyasinin. Günahkâr bedenimi yüklenip aziksiz bir heybeyle, nuruna kavusmak ve sefaatine ulasmak icin yöneldim kapına. Günesin aglayarak dogdugu bir vakitte, sizlanisim vardir ney misali. Serin seherlerde uykularimi kaciran hasretin vardir. Seni ararken rüzgâra döktüm derdimi. Sessiz bir ‘âh’la kanatlandi kuslar. Agir agir akti mavi bir menzile dogru bulutlar. Kanayan gül yapraklarindan, yarali bülbüllerden geldi selâmi baharin. Hayalini kurdum binlerce yil uzaktan. Bir tebessümüne hasret kaldi günahkâr bakislarim. Sen bir serap gibisin icimin cöllerinde; yaklastikca uzaklasan, uzaklastikca yaklasan ve yakan… Hayalin bile serinliktir kavrulan ruhum icin, hayalin bile tat verir aciyan yüregime. Adin geldigi ve ismin can oldugu zaman cümlelerimin özüne, yok olur bütün düsmanliklar ve savaslar. İhtiyar dünya bin defa sahittir buna. Hz. Ömer’in öfkesi, potanda eridi Efendim. Hz. Vahsi, günahlari icin gözyasi dökmeyi Senden aldigi nâmeyle ögrendi. Gel Efendim, bir gece yarisi cesedime can olmak icin gel, damarlarima askinla dolmak icin gel! Ah Efendim, andim yine Seni her sey yâdimdan silindi. Keske hep askinla oturup askinla kalksam. Askinin odunda pervaneler gibi can verip yansam. Ebediyete ayarli kalbimi, “Ya Bâkî Ente’l-Bâkî ” sirriyla Hakk’a hediye sunsam. Kalbini nasil yarip arindirdiysa melekler, ben de Seni rehber edinip kirlerimden arinsam. Rabbim’e giden yolda dünyadan firar etsem, merhametinin gölgesine siginsam. Ürkek ceylan misali yanina sokulsam. Bir yolunu bulsam, muhabbet menbai olan gönlüne aksam. Ve yanlis efendilere köle olmaktan ebediyen kurtulsam. Keske hep askinla oturup, askinla kalksam.. Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek? Beni de cagirir mi caglari delen sesin? Bir dua sonrasi ay yüzünle yüzüme bakip, “Günahkâr olsan da gel!” der misin? İcimdeki sancinin adi nedir, Efendim? Nedir beni bu zamansiz mekânsiz hasrete ceken, bu yüregimdeki agirlik, bu mücrim halimle ötelere duydugum istiyak da ne? Sadik dostun Ebu Bekir, öfkeye galip gelen Ömer, edep tacini giyen Osman, sirrini emanet ettigin ilim kapisi Ali (r.anhum) hürmetine, beni de kucakla sefaatinle. Nerededir gönlüne akan yol? Sana vuslatin sarti can midir söyle? Kurban olsun canim Hakk’in yoluna, vuslatina ferman gönder Efendim. Bedenim kafes Efendim, kalbim tutsak bir güvercin gibi titriyor kafesinde. Uzakligin cekilesi dert degil. İsmini ansam gecenin issiz saatlerinde, bir cuma sabahi uykuyu beyninden vurarak duaya dursam, gül kokan bir mustuyla gelir mi melekler? Korkuyorum bu gurbette Sensiz kalmaktan. Yüregim Sensiz karanlik, yüregim Sensiz gece… Sana dogru kayiyor gönlümün göklerinde yildizlar. Bir gece kirpiklerim kapansa; Sen, gül kokunu yüklenerek bir bahar edasiyla gelsen günes gibi isitsan buzdan duygularimi. Rüyalarim seref bulsa günesi kiskandiran cemalinle. Kur’an ilmini elinden icsem ab-i hayat misali. Taif dönüsü ettigin dua hürmetine kabul görsem tarafindan, Efendim… Ey susuz kalanlar icin parmaklarindan pinarlar akan Sevgili! Yaradan, ‘Habibim’ demis Sana, “Sen olmasaydin gökleri yaratmazdim.” diye ilân etmis âleme. Agaclar köklerini sökmüsler topragin bagrindan yanina gelmek icin. Hurma kütügü inlemis rihletinin ardindan. Ey taslarla bile konusan Sevgili! Bir gün gelsen bana, aglayan gözlerimin tâ icine sürmeli gözlerinle nazar kilsan, nurun aksa gözlerimden gönlüme. Ve öylece yanarak menziline varsam. Eger dünya bir nefeslik dar mekânsa ve bu mekâna gelmek imtihansa kul icin, Mecnun eyle beni de gercek Leyla’ya. Hubeyb gibi, Mus’ab gibi, Enes bin Nadr gibi, Ashab-i Bedr ve Süheda-yi Uhud gibi… Candan canandan, evlâd u iyalden gecerek Sana geleyim. Sehadet olsun sensizligin bedeli. Bir kor sac ki icime, ocaklar gibi yanayim. Bu can yoluna kurban olsun ve anam-babam sana feda olsun yâ Rasulallah. Kalbimin cekirdeginde inceden bir sizi; bu sizi Senden Efendim. Sensizlikle imtihan etmesin beni Yaradan. Sana ulasmak zor olsa da Sana ulasma arzusunu, Senden uzak kalma korkusunu icimden almasin. Bu diyarlarda vakit dolmadan, ölüm melegi emanetini almadan, günes guruba kaymadan vaslina ermekle müjdelesin. Beni bensiz biraksin; ama Sensiz birakmasin. Ah Efendim, Can Efendim, Gül Efendim! “Kefenimi saclarimdan giymeye basladigim su demde”, Sana döndüm yüzümü. “Zaifem, bîkesem âcizem, alîlem, medet cûyem zidergah et ilâhî.” Dualarim, hep Senden yana. Fidanlari bile yesertir gözyaslarim. Kapanirken bu âlemde gözlerimde perdeler, Sen tut ellerimi. Öyle bir alayla gel ki beni almaya, sümbüller, nergisler, lâleler eslik etsin endamina. Her tarafta tamburlar calsin, neyler duyulsun, rüzgâr gül kokunu kâinata savursun. Agaclar, yapraklar bu nesveyle dügün meclisi kursun. Bari son demimde ruhum huzurla dolsun. Neyin eksik olur Ya Rabbim, bu da benim dügünüm olsun… Nurgül Özcan