Türkiye'de hayat tarzının dindarlaşma yönünde değiştiğini ve "bakan eşlerinin başörtülü olduğunu" gerekçe göstererek Türkiye'yi terk edeceğini söyleyen Piyanist Fazıl Say’a tepkiler sürüyor.
Vakit’e konuşan Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) Başkanı Yahya Akengin, Say’ın açıklamalarını “Tanzimat’tan bugüne Türkiye’de yaşanan aydınların toplumuna yabancılaşma sorunu” çerçevesinde değerlendirdi. Akengin, “Fazıl Say’ın açıklamasında Türk milletinin temel değerlerinden rahatsız olması gibi bir izlenim edindim. İşin siyasi yönü başka bir konudur, kültürel, sosyolojik boyutu başka bir konudur. Bizim kültürel ve sosyal değerlerimizden rahatsız olmasını yadırgadım” dedi. Fazıl Say’ın bir yetenek olduğunu kabul ettiğini belirten Yahya Akengin, şöyle devam etti: “Ama bu yeteneğin değerlerimize ve kendi toplumuna yabancılaşmasını doğru bulmuyorum. O yetenek, kendi toplumuna, kültürüne yabancılaşmadan, çalışmalarını sürdürürse daha anlamlı ve kapsamlı olur. Çok büyük bir yetenek, bir deha da olabilir. Ama toplumuna yabancılaşmak, başlı başına bir sorundur.”
“YABANCILAŞMASINI HOŞ GÖREMEYİZ”
Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze, bu tür sorunların hep yaşandığını vurgulayan Akengin, şöyle devam etti: “Fazıl Say, uluslararası alanda bir müzisyen, bir kompozitör. Batı müziğini çok iyi biliyor ve icra ediyor. Buna hiçbir itirazımız yok. Buna destek de veririz. Ama o, bizim musikimizi hor görürse, ona yabancı kalırsa, bunu hoş göremeyiz."
“YABANCILAŞMA, PSİKOLOGLARA GÖRE RAHATSIZLIKTIR”
Akengin, yabancılaşmaya ilginç de bir örnek verdi: “Çocukluğumuzda bir evde bazen bir kedi fazla yavrulardı. O kedilerden kurtulmak için, onların bazılarını götürüp dağa, yabana bırakıp gelirdik. Buna azıtmak denirdi. Kedileri azıtırdık. O, dağa, yabana bırakılan yavru kedilerden bazıları, çok zaman sonra bir yolunu bulup yine köye veya kasabaya dönmüş olurlardı. Ama döndüklerinde artık onlar, birer yabani hayvandı. Topluma, sosyal ortama yabancılaşmış artık eve, sokağa yabancı kalmışlardı. Bizim Tanzimat’tan bu yana yabancılaşmış aydınlar problemimiz vardır. Avrupa hayranı, Batı hayranı olup da kendi tarihine uzak düşen, kültürüne uzak düşen aydınlar problemimiz hep olmuştur. Bu, aslında bazı psikologlara göre psikolojik bir hadisedir, rahatsızlıktır. Sosyologlara göre de sosyal bir problemdir.”
“TÜRKİYE’YE MEHMET AKİF GİBİ AYDINLAR LAZIM”
Yabancılaşan bir aydının, kendi toplumunun dışındaki her şeye hayran olabileceğini, hepsinin çığırtkanlığını yapabileceğini dile getiren Akengin, şunları söyledi: “Yabancılaşan bir aydın, kendi değerlerini tanımadığı, bilmediği için, onlarla yetişmediği için, onları hor görmeye başlar. Bu tipler, bazen kültür alanında, bazen sanatçı olarak sanat alanında, bazen siyasetçi olarak siyaset alanında görülebilir. 20. yüzyılın başında Türkiye’de çok zengin fikir akımları vardı. Bunlardan biri de Batıcılık'tır. Batıcılar derler ki: ‘Batı'nın her şeyini alalım. Bir de doğucular vardır, doğudan başka hiçbir şeye bakmayalım.’ İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy ise, ‘Ben her şeyi batıda görüp, doğuyu reddedenlerin batıyı bildiklerinden emin değilim. Her şeyi Doğu’da görüp, Batı’yı kabullenenlerin de Doğu’yu bildiklerinden emin değilim’ diyor. Bize Mehmet Akif gibi sentezci aydınlar lazımdır. Ne kendi içine kapanıp kalan, ne de kendi dışında yabancılaşan… Türkiye’ye bunların dışında sentezci aydınlar lazımdır. Ne diyor Akif; ‘Alınız garbın ilmini, çalışmalarınıza onunla hız veriniz.’ Ama aynı Mehmet Akif, kendi değerleri üzerinde dimdik ayakta kalmanın da bir temsilcisidir, edebiyatımızda, kültürümüzde hatta siyasi hayatımızda.”
Vakit