Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapResimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapResimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapEmine, kardeşlerinin en zekisiydi. Çocuklu-ğundan itibaren, her alanda üstün bir başarı gös-termişti. Kendisine soğuk davranmalarına rağmen o, kardeşlerini çok sever ve onlara aşırı ilgi gös-terirdi.
O, hızla herkesin zevkine uygun, bol çeşitli bir akşam yemeği hazırladı. Az sonra, mütevazı evin-de ailesinin bütün fertlerini toplayacaktı. Kocası, elinde, içinde çeşitli meyve ve tatlıların bulunduğu poşetlerle geldi. Emine, her zamanki gibi, onu kar-şılamadı. Kocası onu aramaya başladı, odasına gir-di, bulamadı.
-Emine! Emine! Nerdesin? diye ona seslendi. Onun:
-Buradayım, çalışma odasındayım, dediğini duydu. Odaya girdi ve:
- Bu vakitte ne yapıyorsun? dedi. Onun masa-nın arkasında, kağıt ve zarf yığınlarının arasında kaldığını gördü. Şakayla ona:
- Bu kâğıt ve zarflar da neyin nesi? Sanki pos-tacı, torbasını sana bırakıp gitmiş! dedi. Eşi de ona:
- Akşam, herkes bir araya geldiğinde, sana açık-layacağım bir sürpriz! dedi. Kocası yanına gelince, eliyle kâğıtları sakladı ve ona:
- Lütfen, sürprizi bozma! dedi.
Kapının zili çaldı. Âile fertleri, hep birlikte içeri girdiler. Emine, hemen annesinin elini öpüp en ya-kın koltuğa oturması için ona yardımcı oldu. Son-ra babasına yardımcı olmaya çalıştı. Babası:
-Bırak elimi, ben daha gencim, yaşlı annen gibi değilim! diyerek onu itti. Hepsi güldü. Birbirlerinin hal ve hatırlarını sorup özlem giderdiler.
En küçük kardeşi Selman, bildiği bütün esprileri yaptı. Kocası şakayla:
- Son espri! Emine size bir sürpriz yapacak! de-di. Ağabeyi:
- Korkarım sürpriz, sadece bugünkü akşam ye-meğidir! diye cevap verdi.
Mükellef bir sofrada yerlerini aldılar. Konuşma ve gülmeyi bırakıp sonsuz bir iştahla yemeklerini yediler. Kocası gülümseyerek:
-Şimdi, esprilerinizi yapın. Benim daha yemem lâzım! dedi. Baba:
-Damat! Nasıl konuşabiliriz ki? Kızım Emine dı-şında, eşim gibi güzel yemek yapan kimse yok. Ne-fis bir yemek! Ellerine sağlık kızım! diye cevap ver-di. Mutluluk, sevgi ve neşe dolu anlar! Âile bağla-rını sağlamlaştıran bu sevgi ve kaynaşmayı görme-si, Emine için en güzel anlardı. Çünkü o, onların hepsini seviyor; kendisi için istediği iyi olan her şeyi, onlar için de istiyordu.
Selman gerinerek, elleriyle karnına vurdu ve:
-Elhamdülillah, doydum, dedi. Emine, Selman'a:
-Haydi canım! Şu yemeği de ye! Onu, sırf senin için yaptım, dedi. Anne ve babasının kendisinden hoşnut olmasının, Selman'ın hoşnut olmasına bağlı olduğunu düşünürdü. Küçüklüğünden beri ona elinden gelen her şeyi yapmıştı. Ona çok şey ver-mişti, çünkü o, üstün tutulan küçüktü. Selman ona:
-Ne oldu sürpriz? dedi. O da ayağa kalkıp:
-Bir aydan beri, ödülü bir milyar olan bulmaca-ları çözmekle meşgulüm, dedi. Hepsi de:
-Bir milyar mı? Saçma! dediler. O da:
-Bana inanın! Büyük bir çabadan sonra bul-macaları çözmeyi başardım. Doğru çözdüğümden eminim, dedi. Selman:
-Öyleyse bir milyarı kesinlikle kazanacaksın! dedi. Emine kesin bir ifadeyle:
-Hayır! Hayır! O gerçekleşir ve ben kazanırsam, sadece benim olmayacak. Onu eşit olarak sizinle paylaşacağım. Bir milyarın sadece benim olmasına razı olamam. Düşünün! Her birimizin adına on doğru cevap yazdım ve onları on zarfa koydum. Altmış doğru cevap göndereceğim. Yani ihtimaller kuralına göre, içimizden birinin kazanma şansı Al-lah'ın izniyle kesin olacak, dedi. Abdullah ona:
-Emine! Sen ciddî misin? Yoksa şaka mı yapı-yorsun? diye sordu. O da:
-Hayır! Hayır! Ben verdiğim cevaptan eminim. En azından, birimiz kazanacak ve bir milyarı ara-mızda paylaşacağız, dedi.
Selman itiraz ederek:
-Ödülü paylaşacağımızı sana kim söyledi? Şahsen ödülü ben kazansam, onu alır, size bir kuruş vermem, dedi. Selman'a:
-Sen şaka yapıyorsun. Bu, makul değil! dedi. Sel-man umursamadan:
-Hayır! Hayır! Kesinlikle şaka yapmıyorum. Ben, dediğim gibi yapacağım! dedi.
Emine bir süre sustu. Küçük kardeşinin bencilliği onu şoke etmiş ve üzmüştü. Fakat herkesten almaya, hiç kimseye vermemeye alışmış bir gençten beklenen buydu. Öbür iki kardeşi, tamamen farklıydı. Annesi, babası ve kocası da öyleydi. Onlardan birisi ödülü ka-zansa, acaba tutumları ne olurdu? Onlara açıkça sor-madan önce tereddüt etti. Aklına bir fikir geldi. On-lara:
- Bir milyarı ne yapacağınızı, gizlice her birinize sorsam, ne dersiniz? Dürüstçe ve açıkça cevap ver-meniz gerekiyor. Korkmayın! Sırrınızı ifşa etme-yeceğim, dedi. Hepsi güldü. Fikir hoşlarına gitmişti.
Babasına yaklaştı ve ona sordu. Babası onun kula-ğına şöyle fısıldadı:
- Hayatıma canlılık getirecek genç bir hanımla ev-leneceğim. Fakat hatırla; bu, aramızda bir sırdır. Emi-ne acıyarak annesine baktı. Babasının ciddî olmama-sını temenni etti. Ayrıca bir milyarın onun payına düşmemesini istedi. Nazikçe annesine:
- Ya sen, annelerin en tatlısı! dedi. Anne düşünme-den şöyle fısıldadı:
- Bir milyarı Selman'a hediye edeceğim, o küçük ve zayıf, daha evli de değil. Emine içinden:
- Aman Allah'ım! Annem, nasıl olur da onu hepi-mize tercih eder? Biz onun çocukları değil miyiz? Kar-deşlerinin sevgi ve saygılarını kaybettirerek nasıl pa-rayı ona kazandıracak? dedi.
Kardeşi Abdullah'a baktı. O, büyük ve akıllıydı. Sorumluluk almaya, harcama yapmaya ve alıp ver-meye alışık birisiydi. Bütün samimiyetiyle ona:
- Ya sen canım! diye sordu.
Abdullah, onun kendisine daha çok yaklaşmasını istedi ve neredeyse duyulmayacak bir sesle:
- Yeni bir ev satın alacağım, eşim ve çocuklarımla birlikte, senin annen ve babandan ayrılacağım. Emi-ne! Aşırı sorumluluklarım sebebiyle çok yoruldum, dedi.
Aman Allah'ım! Bu cevabı hiç beklemiyordu. Böy-le bir şey olamazdı! Kardeşi, annesinin ve babasının varlığından rahatsızdı. Onlara karşı sorumlu olmak istemiyordu. Keşke ona sormasaydı! Başı hafifçe döndü ve kusacak gibi oldu.
Oturdu, dünya etrafında fırıl fırıl dönüyordu. Kardeşi Ahmet'e baktı. O, son ümidiydi. Ahmet, öbür kardeşlerinden daha iyi olabilirdi. Onun milyarları vardı. Bir milyarı kesinlikle diğerleriyle paylaşacaktı.
Ahmet yanına yaklaştı ve:
- Daha benim sıram gelmedi mi? dedikten son-ra sormasına fırsat vermeden:
- Keşke bir milyarı ben kazansam! Tam za-manında gelmiş olacak. Yeni bir iş bağlantısı ya-pacağım. Bir milyara, belki de daha fazlasına ihti-yacım olacak! diye fısıldadı.
Emine'nin tekrar başı döndü. Keşke bunları duymasaydı, sormasaydı, onlar da cevap verme-selerdi!
Kocası sevgiyle ona baktı. Belki kendisinin yo-rulduğunu anlayan tek kişi o idi. Belki, kazanırsa, ödülden vazgeçecek olan da o idi. Fakat bunu nasıl bilecekti? Ona bunu kim garanti edecekti? Ona sormaya niyet etti, ama vazgeçti, onun vere-ceği cevaptan korktu. İçindeki son ümit ışığını söndürmekten çekindi. Fısıltıyla konuşmak üzere kocası ona yaklaştı. Emine onu uzaklaştırıp sertçe:
-Rica ediyorum. Rica ediyorum, konuşma! Senden cevap istemiyorum, dedi. Çalışma oda-sına koştu, ortada yığılı olan bütün kâğıt ve zarfları topladı. Kendisini tam bir ay uğraştıran cevapları aldı, mutfaktaki çöp sepetine attı, onları yemesi ve beraberinde de gerçeği saklaması için ateşe verdi. Kâğıtların yanışına baktı. Eliyle, beyaz ve tertemiz kalbini yokladı, ateşin alevinin ona doğru yü-rüdüğünü hissetti. Artık o da yanıyor ve kararı-yordu. Acıyla ağladı. Hemen gözyaşlarını sildi. Onların, aslında kendilerinin ruhen hasta ol-duklarını anlamalarından korktu ve içinden: Ha-yatın devam etmesi için, insanın çoğu zaman, göz-leri kapalı olarak yaşaması gerekir, dedi. Künefe tepsisini alıp önlerine koydu ve:
- Size hazırladığım sürpriz buydu. Bir milyar hi-kâyesi şakaydı, dedi. Hepsi şaşkın şaşkın ona bak-tı. Yemek için elini uzattı ve:
- Haydi, buyrun! Ağızlarımızdaki acılığı gider-mek için tatlıya çok ihtiyacımız var! Dedi.
alıntı