Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Bir Gönüle iki Sevda Sığmaz
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 889
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Bir Gönüle iki Sevda Sığmaz  (Okunma sayısı 889 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Bir Gönüle iki Sevda Sığmaz
« : 14 Haziran 2009, 14:43:36 »


 

Bir gönüle iki sevda sığmaz
*
 * Bediüzzaman'ın 'Dünyayı kesben değil, kalben terk etmek evladır.' sözünü
çok severim. Bu, insandaki ilahi merkez olan kalbin asıl sahibinin Allah
olduğunu söyler. *     *
*


* Orası, Sahibi'nin teşrifine hazır olmalıdır. Yani gayrdan arınmalıdır.
Dünyayı fiilen terk etmek imkânsızdır, o halde asıl terk kalpte olacaktır.
Büyük bilge Rabia günlerdir su ile iftar ve sahur etmekten bitap düşmüştür.
Akşama doğru komşusu yaşlı kadın bir kap yemek getirir. Almak istemez. Kadın
ısrar edince alır. Ezan yaklaşınca, pınardan su getirmek üzere elinde desti
çıkar. Eve döndüğünde kapıyı açık bıraktığını, içeri muhtemelen aç bir
hayvanın girdiğini, yemeği afiyetle yiyip gittiğini anlar. 'Neyse' der,
'onun kısmetiymiş, ben de su ile iftar ederim.' Vakit girince önce abdest
alıp namaz kılmak ister. Başı döner, elindeki desti düşer, kırılır, su yere
saçılır. Yerde yığılıp kalmış halde, göğe bakar, 'yetmedi mi?' diye
seslenir. Kalbine bir kelime siner : 'İste, bütün dünyayı sana vereyim...'
Gözleri bir an parlar. Fakat sevinci kursağında kalır. 'Bu durumda, senden
kırk yılını geri alırım...' Kırk yıldır zühd içinde yaşamaktadır. 'Zira bir
gönüle iki sevda sığmaz...' Yaşamımıza yön verdiğini sandığımız o hadisi
anar dururuz: 'Yarın ölecekmiş gibi ahiret yurdu için, hiç ölmeyecekmiş gibi
dünya için çalışın.' İyi güzel de, bizler genellikle bunun ikinci yarısını
dikkate alırız. Oysa insanın kalbini asıl yatıştıran, onu tümüyle Sahibi'ne
iade etmektir. Kalbimizdeki en küçük dünya tortusu, bizi, bütün Rububiyet
vehimlerinden arınmamızı gerektiren kulluk düzeyine erişmekten alıkoyar.
Hele yoksulluğun yaygınlaştığı, tabakalar arasındaki uçurumun büyüdüğü,
zenginliğin bizatihi bir değer olarak algılandığı bir zeminde... İşin
doğasında bir yatışmaz yapı var demek ki. Zenginleşmeli, hizmet etmeli... Bu
önerme çoğu zaman tersine de işleyebiliyor. Zenginlik bizatihi istenen bir
şey haline geldiğinde amaca dönüşebiliyor. Oysa, İbn Arabi'nin dediği gibi
'neye talipsen osun' ve, 'bir şeyi elde etmek istiyorsan onu terk et.' terk
ettiğin şey mutlaka sana döner... Bu satırları yazmama sebep, bu ayda doğup
ölen büyük Akif'in 'Kocakarı ile Ömer' hikâyesini tekrar okumam. Özellikle
yönetici elitlerin okumasını salık veririm. Özellikle de, 'Kenâr-ı Dicle'de
bir kurt aşırsa bir koyunu,/ Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!'
dizelerini. *


*Sizler için fakirlikten korkmuyorum...*


*Aralık ayı bir Hz. Mevlânâ'ya, bir de Akif'e yuvalık ediyor. Bugünlerde
Akif'i yeniden yeniden okumanın vaktidir. Hele de andığım hikâyeyi.
Bediüzzaman'a, 'İslamiyet ehl-i ilmin ve fukaranın kalesidir' sözünü hangi
gerekçe söyletti bilmiyorum, ama, evsizler, göçmenler, sokaktakiler,
yoksullar, zayıflar, hastalar, yetimler, dullar, sahipsizler, düşkünler,
çaresizler, çocuklar, yaşlılar... bir ülkede insanlığın hicranı olan bu
zümre mutsuz ise, kendisini sahipsiz hissediyorsa, Müslümanların dilinden
zenginliğe dair sözler düşmüyorsa durum hiç de içaçıcı değildir. Evsizliği,
modern teknolojinin bir semptomu olarak gören Heidegger'e tümüyle katılmak
mümkün değil. Yoksulların mesken tutmayı bilmemeleri, evin çağrısına
sağırlaşmaları, bizim gibi çarpık kapitalist memleketlerde, ontolojik olarak
bir 'yerleşme' sorunu olmaktan çok, adaletsizlikle, servetin birilerinin
lehine/aleyhine birilerinde birikmesi dolayısıyla kirlenmesiyle ve bizatihi
zulmün bir aracı haline gelmesiyle ilgilidir. Derrida'nın hatırlattığı gibi,
mesken tutmak varoluşun koşulu olmadığı gibi, meskensizlik de anlamsız bir
varoluş değildir. *


*O halde bir gönüle iki sevdanın sığmayacağını öğrenmeksizin hakiki anlamda
mümin olmak da imkânsız görünüyor. Dünya bir emanet, içindekiler minnetsiz
koparacağımız mülkümüz değil. Biz bu muazzam varoluşun içinde, O'nu
temsilen, adalet ve merhameti koruma isteğiyle donanmış fanileriz. Bunu bize
sık sık hatırlatan Mehmed Akif gibi dervişleri can kulağıyla dinlemeliyiz: *


*'(...) Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?/ Yarın huzûr-i İlâhide,
kimseler, Ömer'in/Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;/Evet, hilâfeti
yüklenmiyeydi vaktiyle./Bir ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!/Yetîmin,
girye-i hüsrân alır, Ömer mes'ûl!/Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp
göçse:/Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!/Zemîne gadr ile bir damla
kan dökünce biri:/O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!/Ömer duyulmada
her kalbin inkisârından;/Ömer koğulmada her mâtemin civârından!/Ömer halife
iken başka kim çıkar mes'ûl?/Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü
cehûl!/Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den.../Ömer! Ömer! Nasıl aldın
bu bârı sırtına sen?(...)' *


*Bir mazlumun, bir yoksulun, bir kimsesizin ahı düşerse toprak kirlenir,
zulme batar ve koca bir girdap haline gelerek başta yönetici seçkinler olmak
üzere zenginleri boğar. Akif, Hz. Ömer'in taşımakta zorlanacağı bu ağır yüke
sesleniyor yüzyıllar sonrasından. Bugüne de, bize de sesleniyor,
boynumuzdaki vebali göstererek... Bir gönüle iki sevda sığmayışının işareti
bu. Geçenlerde Ahmet Altan'ın Haram yazısında yeniden hatırlattığı gibi,
kamu parasını kullanırken mutlak adalet duygusunu kuşanmış olmak gerekiyor.
*


*"Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından
(gönlünüzü onlara kaptırmanızdan) korkuyorum." Bu uyarıya her zamankinden
daha çok muhtacız. "Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır, ümmetimin
fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır." Bunun gibi Nebevi uyarılara...
"Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara
istedikleri verilirse hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar." *


*"...Sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin
önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya
için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk
ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum." *


*"Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği
zarar, mala ve mevkiye (aşırı) düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan
daha büyük değildir." *


*Yoksulların hikâyelerini bize en güzel anlatan Latife Tekin'e kulak vermeli
bir de: 'Yoksulluktan ışıklı bir durum olarak söz ettiğimde, görüyorum,
sefaleti yüceltiyormuşum gibi yüzlerini buruşturuyorlar... Sesim ince bir
dumana, sonra bir cine dönüşüp mallarını mülklerini çarpacakmış gibi kirpik
telaşıyla bakışlar boşluğa... Bir yutkunma, bir soluk kaçırma şiddeti;
yoksulluğumu sevdim seveli gözler kapanıyor yüzüme, kalbimin derinliklerinde
sessizce patlayan bir şiddet, neredeyse ilk gençliğimden beri bu şiddete
karşı cebimde bir kurbağayla dolaşıyorum, yoksulluk bilgisi dediğim küstah
bir kurbağayla... Pek de acele etmeden çekip giderim ve havada yabansı bir
vıraklama sesi asılı kalır... Yoksulluk, bir yaşam biçimi olarak
seçilebilir, dünyada kendiliğinden var olan şeylere eklenerek sessiz, sade,
mutlu bir yaşam sürebilir insan, azla yetinme konforunu isteyebilir...
Yaşamak için hiç de gerekli olmayan nesneleri satın almak için, ömrünüzü
satmamayı seçebilirsiniz pekâlâ, mümkün olduğunca kaçınabilirsiniz bundan ve
kaçınabildiğiniz ölçüde de özgür olursunuz. Yoksul bir hayatın içine doğmuş
olan insanlar, bir masal sessizliğinde yaşayıp gidebilir, sürekli olarak
hayatlarının kötülendiği, onları dışarı çağıran, zalimce bir aşağılamaya,
propagandaya maruz kalmasalar... Ne yazık ki.' *


Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
2 Yanıt
1267 Gösterim
Son İleti 15 Haziran 2007, 22:36:05
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
879 Gösterim
Son İleti 08 Ağustos 2007, 00:06:51
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
1026 Gösterim
Son İleti 08 Kasım 2007, 00:02:13
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
974 Gösterim
Son İleti 16 Ocak 2008, 23:01:38
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
999 Gösterim
Son İleti 23 Haziran 2009, 12:50:34
Gönderen: nevres