Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Bakillani
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 865
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Bakillani  (Okunma sayısı 865 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Bakillani
« : 25 Eylül 2010, 23:20:31 »


 

BAKİLLANİ ( ... - 1013m. )
 
           evliyalar Ansiklopedisi
 
           Büyük İslâm âlimi ve velî. İsmi Muhammed bin Tayyib bin Muhammed bin
      Câfer'dir. Künyesi Ebû Bekr, lakabı Bâkıllânî el-Eş'arî'dir. Aslen Basralı
      olup, doğum târihi bilinmemektedir. 1013 (H.403) senesinde Bağdât'ta vefât
      etti. Bağdât'ta kâdılık ve Sağra'da kâdılkudâtlık vazîfesi yapması
      sebebiyle Kâdı ünvânıyla da meşhûrdur. Babası veya dedesi bakla
      ticâretiyle meşgûl olduğu için ona önce İbn-i Bâkıllânî sonradan da
      Bâkıllânî lakabı verildi. Bâkıllânî bakla vs. satan mânâsında
      kullanılmıştır.
 
           Bâkıllânî, ilim tahsîline Basra'da başladı. Zamânında Basra'da
      bulunan meşhûr âlimlerden ders aldı. Bilhassa kelâm ilminde meşhûr âlim
      oldu. Kelâm ilmini îtikâdda iki mezheb imâmından biri olan Ebü'l-Hasan
      Eş'arî hazretlerinin talebelerinden olan İbn-i Mücâhid et-Tâî'den ve
      Ebü'l-Hasan el-Bâhilî'den öğrendi.Ebû Abdullah eş-Şîrâzî'den usûl, İbn-i
      Ebû Zeyd el-Kayravânî'den ve Ebû Bekr el-Ebherî'den fıkıh ilmini öğrendi.
      İbn-i Sem'un'dan da ahlâk ilmini öğrendi. Basra'da tahsilini tamamladıktan
      sonra, genç yaşta önemli bir ilim merkezi olan Bağdât'a gitti. Tahsiline
      orada devâm etti ve zamânın meşhûr âlimlerinden ilim öğrendi. Ebû Bekr bin
      Mâlik el-Katîî, Ebû Muhammed ibni Mâsî, Dârekutnî, Ebû Ahmed Hüseyin bin
      Ali Nişâbûrî'den hadîs-i şerîf dinledi. Bağdât'ta tahsîlini tamamlayıp
      Basra'ya döndü.
 
           Basra Câmiinde ders vermeye başladı. O sırada bulunduğu bölgede
      oldukça yaygın ve tesirli olan bâtınî ve şiî fırkalarının ileri gelen
      bilginleri ile yaptığı münâzaralarda muhâliflerini ağır yenilgilere
      uğrattı. Ehl-i sünnet îtikâdını anlatıp yaydı.
 
           Bâkıllânî, Büveyhîler zamânında Şiraz'da Adudüddevle'nin huzûrunda
      açılan münâzaralarda Eshâb-ı kirâm düşmanlarına ve Mu'tezileye karşı Ehl-i
      sünneti savunmak üzere çağırılmıştı. Bu münâzarada muhâliflere karşı o
      kadar tesirli oldu ki, şiî olan Adüdüddevle onu takdîr edip, sevdi ve oğlu
      Simnânüddevle'yi yetiştirmesi için onu vazîfelendirdi.
      Bu arada elçi olarak Bizans'a gitti ve elçilik vazîfesinden sonra
      Bağdât'ta, Ukbera veSağra'da kâdılık ve kâdılkudâtlık vazîfesi yaptı.
      Büveyhî hükümdârı Adûdüddevle'nin ölümünden sonra, Bağdât'ta Mansûr
      Câmiinde ders vermeye başladı. Onun derslerine Irak şehirlerinden,
      Endülüs'ten, Horasan'dan ve İslâm dünyâsının her tarafından pekçok talebe
      geldi. Ondan Ehl-i sünnet îtikâdını öğrenip, ilimde yetiştiler. Ebû Câfer
      es-Simnânî, Ali bin Muhammed el-Harbî, Ebû Abdullah el-Ezdî, Ebû
      Abdurrahmân es-Sülemî, Ebü'l-Kâsım es-Sayrâfî, Ebû Zer el-Hirevî, Ebû
      Hâtim el-Kazvînî yetiştirdiği yüzlerce talebeden bâzılarıdır.
 
            İlimdeki şöhreti yayılıp, hükümdar ve emîrler tarafından da büyük
      îtibâr görmüştür. Ayrıca Rafizîlere, Mûtezileye, Cehmiyeye, Hâricîlere
      karşı reddiyeler yazarak onların sapık fikirlerini çürütüp, Ehl-i sünnet
      îtikâdının yayılmasına çok hizmet etti. Geceleri çok ibâdet eder ve ilmî
      meseleler yazar, sabahleyin talebelerine yazdıklarını okutup yeniden
      gözden geçirirdi.
      Bâkıllânî, İmâm-ı Eş'arî hazretlerinin talebeleri zincirinden olup, İmâm-ı
      Eş'arî hazretlerinin bildirdiği îtikâd bilgilerini yaymış, genişce izâh
      etmiş ve bu hususta kitaplar yazmıştır. Bu bakımdan, kelâm ilminde önemli
      bir yeri vardır.
 
           Bu sebeple kendisine hicrî dördüncü asrın müceddidi denilmiştir.
      Ebû Bekr Harezmî şöyle demiştir. "Bağdât'ta kitap yazan her zât,
      Bakıllânî'nin eserlerinden nakiller yapmıştır. Çünkü o herkesin kabûl
      ettiği, pek çok ilimde büyük bir âlim idi. Ali bin Muhammed Harbî de şöyle
      demiştir; "Kâdı Ebû Bekr Bâkıllânî, yazdığı eserlerini kısaltmak istedi.
 
           Fakat ilminin ve ezberlediği meselelerin çokluğu sebebiyle bunu
      yapması mümkün olmadı. Muhâliflerine karşı bir eser yazmak isteyen her
      âlim, bunu yazarken muhâliflerinin eserini okumuştur. Bâkıllânî ise,
      muhâliflerine reddiye yazarken, onların eserlerini gözden geçirmeğe
      ihtiyaç duymazdı. Çünkü muhâliflerinin fikirlerini gâyet iyi biliyordu."
 
 
 
           Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah Beydâvî şöyle anlatmıştır:
      "Bir rüyâ görmüştüm. Rüyâmda ders verdiğim mescidime girdim. Mihrâbda bir
      zât oturuyor, bir başka zât da ondan ders alıyordu. Ona karşı Kur'ân-ı
      kerîm okuyordu. Öylesine güzel okuyordu ki, bu okuyan ve okutan kimdir
      acabâ dedim. Bana denildi ki; mihrâbda oturan, Resûlullah efendimizdir.
      Huzûrunda okuyan da Bâkıllânî'dir. Resûlullah ona dînimizi öğretiyor..."
      Bâkıllânî vefât edince, cenâze namazını oğlu Hasan kıldırdı. Derb-ül-Mecûs
      denilen yerde defnedildi. Sonra kabri buradan Bâb-ı Harb kabristanına
      nakledildi.
 
           Ubeydullah bin Ahmed bin Ali Mukrî şöyle anlatmıştır: "Ebû Ali bin
      Şâzân ve Ebû Kâsım Ubeydullah bin Ahmed bin Ahmed bin Osman Sayrafî ile
      birlikte, Ebû Bekr Bâkıllânî'nin kabrini ziyârete gitmiştik. Vefât edeli
      bir ay kadar olmuştu. Kabrine vardığımızda orada bir Kur'ân-ı kerîm
      gördüm. Kur'ân-ı kerîmi elime alıp, yâ Rabbî! Ebû Bekr Bâkıllânî'nin hâli
      bu kabirde nasıldır? Şu Kur'ân-ı kerîmde bana beyân buyur, diye duâ ettim.
      Sonra Kur'ân-ı kerîmi açtım. Hûd sûresi 28. âyet-i kerîmesi çıktı. Bu
      âyet-i kerîmede, Nûh aleyhisselâmın, kavmine şöyle dediği
      bildirilmektedir: Meâlen; "Ey kavmim! Söyleyin bakayım fikriniz nedir?
      Eğer ben Rabbimden verilen açık bir burhan (mûcize) üzerinde isem (Bu
      benim Peygamber olduğumu doğruluyorsa), bir de Allah bana kendi katından
      bir Peygamberlik vermiş de, size, onu görecek göz vermemişse,
      istemediğiniz halde onu size zorla mı kabûl ettireceğiz."
 
      Bâkıllânî hazretlerinin yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır:
      1) İ'câz-ül-Kur'ân: Bu eserinde Kur'ân-ı kerîmin büyük bir mûcize olduğu
      ve îcâzı üzerinde durmuştur. Bu eserinde Peygamber efendimizin Hulefâ-i
      râşidînin beliğ ve ifâde tarzı yüksek olan mektuplarını ve hutbelerini,
      eski şâirlerin ve ediblerin meşhûr şiir ve hutbelerinden seçmeler
      almıştır. Yazma ve basma nüshaları vardır.
 
      2) Temhîd-ül-Evâil ve Telhîs-üd-Delâil,
 
      3) Menâkıb-ül-Eimme gibi eserleri vardır.
 
      İSLÂMIN VAKARI
           Zamânın hükümdarı Adudüddevle onu Bizans'a elçi olarak gönderdi.
      Bizans hükümdârı, kendisine meşhûr bir âlimin elçi olarak geldiğini
      duyunca, onu makâmına çağırdı. Yalnız, kendisine müslüman olmadığı için
      elçinin hürmet etmeyeceğini bildiğinden, bir hîle düşündü. Gelen elçinin
      huzûruna girerken, kendi tebeasının yaptığı gibi yerlere kadar eğilerek
      girmesini istiyordu. Bunun için, ancak eğilerek geçilebilecek üstü kapalı
      bir yer yaptırdı.
      Bâkıllânî'nin bu dehliz gibi yoldan makâmına getirilmesini emretti.
      Bâkıllânî'ye, hükümdâr seni huzûruna çağırıyor diyerek, hazırlanan yerden
      geçirmek istediler. Bâkıllânî bu yeri görünce, öne eğilerek girmedi. Ters
      dönüp, eğildi ve Bizans hükümdârının odasına arka arka yürüyüp girdi.
      Girince doğrulup, yönünü hükümdâra döndü. Bu hareketi gören Bizans
      hükümdârı çok şaşırıp, heybeti ve vakarı karşısında ezildi.
      Bâkıllânî hazretleri bir gün, Bizans hükümdârının sarayında, imparator
      meclisinde papazlarla münâzaraya oturmuştu. Papazlar hazret-i Âişe ile
      ilgili olan ifk hâdisesini konuşmaya başlayınca, Bâkıllânî, hazret-i
      Meryem'i ve hazret-i Âişe'yi kasdederek; "Biri kocasız çocuklu, bir kocalı
      çocuksuz iki mübârek kadının temiz oldukları vahiy ile bildirilmiştir."
      diyerek karşılık verdi ve papazları susturdu.
 
      1) El-A'lâm; c.6, s.176
      2) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.269
      3) Târih-i Bağdâd; c.5, s.379
      4) Tebyîn-i Kizb-ül-Müfterî; s.217
      5) Şezerât-üz-Zeheb; c.3, s.169
      6) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.10, s.109
      7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.5, s.7
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter