Aşkı Ellisinde Yakalamak
Size bugün bahsetmek istediğim özel bir kadın var. Onu birkaç yıldır tanıyorum.
Onu özel yapan sıra dışı şey ise aşkı...
Elli yaşına yaklaşırken, normalde on beş ile yirmi beş yaşları arasında yaşanabilen, hesapsız, çıkarsız, tertemiz bir aşk yakalamış.
Hani diyeceksiniz ki duygularınızı serbest bırakırsanız, aşk her yaşta yaşanır, her yaşta aşk aşktır.
Yok ama. Onunki ö...
yle değil işte...
Yani yalnızca duyguları serbest bırakmak değil onunki, mantığı da bastırmayı başarabilmek. Aşk, o zaman aşk zaten.
Yirmili yaşların yarısını geçtiğiniz zaman artık önyargılar şekillenir, korkular oluşur insanın kafasında, güven duygusu ihtiyaç halini alır. Buna “Mantık” diyorlar.
İşte bu mantık denen şey bir kez beyninize yerleşti mi ruhunuza öyle bir gem vurur ki, artık öyle kolay olmaz duyguların peşi sıra gidivermek.
Ama o, gidivermiş işte.
Kariyerinin doruğunda bir kadınmış, çok iyi para kazanıyormuş, zengin bir çevresi, rahat, konforlu ve lüks bir yaşamı varmış.
Bir gün pat diye bir adam çıkmış karşısına. Görür görmez aşık olmuş adama, adam da ona.
“Gözüm başka hiçbir şey görmedi, ama bir sorun vardı” diyor. “O, başka bir şehirde yaşıyordu ve bana “Her şeyi bırak, benimle gel” dedi”
Tek sorun buymuş aralarındaki! Ve kadın evlilik teklifini kabul edince bu sorunu da bir çırpıda çözülüvermişler.
Ama hiç sorun etmedikleri şeyler sonradan çıkmaya başlamış karşılarına.
Tanıştıklarında adam yeni boşanmış ve küçük bir çocuğu varmış. Sık sık onu görmeye gitmesi gerekiyormuş, bu nedenle de eski karısı ile bağlarını kopartması kolay değilmiş.
Ayrıca kadın adamdan sekiz yaş büyükmüş. Gerçi bunu söylemese dışarıdan anlamak neredeyse imkansız. Arkadaşım genç görünen güzel bir kadın çünkü. Onlar da birbirlerini tanıdıklarında yaş konusunu hiç fark etmemişler, bir süre sonra anlaşılmış durum.
Bir de evlendiklerinde bir tek adamın geliri ile yaşamak zorunda kalacakları konusu varmış ki bunu hiç konuşmamışlar bile.
İkisinin de bulutlarda uçtuğu ufak bir törenle evlenmişler. Mutluluğa gölge düşüren ise arkadaşımın ilk eşinden olan yetişkin kızının ona sırt çevirmesi olmuş. “Bu benim için gerçekten yıkım oldu” diyor arkadaşım.
Sonra, kocasının yanına yerleşebilmek için iş yerini kapatmış, dolayısıyla lüks içinde yaşamasını sağlayan gelirlerine bir anda, gönüllü olarak veda etmiş. Arkadaşları onun yaptıklarına inanamamışlar, çevresinde günün konusu olmuş.
Bunlar, ilk birkaç haftada yaşananlar....
Sonradan daha pek çok şeyi göğüslemesi gerektiğini fark etmiş elbette. Belki şimdi sorunlarından bazıları size çok basit gelebilir ama yaşamını tümden değiştiren bir kadın için ne kadar önemli olduklarına bizzat şahit oldum, biliyorum.
Hayatında hiç yemek yapmamış mesela, soğan doğramamış, çay yapmamış, masa hazırlamamış. Şimdi sabah altıda kalkıp, internetten edindiği yemek ve tatlı tarifleri ile aşkına mükemmel sofralar hazırlayabilmek için öğle saatlerine kadar ciddi bir uğraş veriyor.
Daha önce hiç temizlik de yapmamış, toz almamış, elektrik süpürgesi kullanmamış, su dolu bir kova bile kaldırmamış. Evinde sürekli bir yardımcısı varmış, şimdi de evine bir yardımcı geliyor ama tabi eskisi gibi her gün değil. Mecburen evini temizliyor, derleyip topluyor, çamaşır yıkıyor, asıyor. Ama en zor geleni kova taşıyıp, balkon yıkamakmış, öyle diyor.
Bunlardan daha önemli bir uğraşısı daha var. Torun sahibi olabileceği bir yaşta, aşkının küçük çocuğu ile iyi ilişkiler kurup, onun mutlu bir birey olarak yetişmesini sağlamak için terapilere katılıyor. Bunu gönülden ve isteyerek yapıyor. Ciddi çaba harcıyor, kafa yoruyor, emek veriyor bu işe.
Ve genç kalmaya çalışıyor. Hoş bunu herkesin yapması gerek ama o zorunlu hissediyor kendini. Hepimizden daha çok çabalıyor, aşkının yanında genç ve güzel görünmek, öyle de kalmak istiyor. Halbuki aşk onu zaten güzelleştiriyor ama o farkında değil.
“Tanıdığım en cesur, en güçlü kadınsın” dedim ona geçen gün.
“Yüreğinin götürdüğü yere gitmişsin, her şeyi göze almışsın, aşkın için yaşamını baştan inşa etmişsin” dedim.
Gözlerini hayret ettiği zamanlardaki gibi kocaman açtı ve
“Ama ben onu seviyorum“dedi.
Sabah uyanınca bazen düşünüyormuş;
Neredeydim? Şimdi neredeyim? Ne yaptım? Doğru mu yaptım? diye.
“O sırada aşkım uyanıp da bana “Günaydın, bitanem” demiyor mu? İşte o an her şey siliniyor aklımdan. Her şeye değer diyorum, her şeye boş veriyorum” diyor.
Ne diyeyim? Darısı, aşkına sahip çıkabilecek tüm yalnız kadınların başına olsun.
Dilek Çakmakçı