Biliyormusunuz? sizin yazınız, sizin gibi düşünmeyenler tarafından okunur ve okunca rahatsiz olunur. Sizi sadece sizin gibi düşünenler anlayacak ve destek vereceklerdir! Altinda ki yazarina bakilir o kisi tarafindan mimli ise, ya okunmaz ya da seviyesini düsürür (varsa sayet) kisiligine, dil uzatilir.
Bu ülkede kim iktidarsa, kimin gücü varsa “Ben yaparım olur!” tavrını gösteriyor. Herkes demokrat, herkes cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin bekçisi ve kim ne yaparsa demokrasi adına yapıyor. Ama hemen karşı demokratlar, buna tavır alıyor ve bir kavgadır gidiyor. En kötüsü de kimsenin kimseyi hiç anlamaya ve dinlemeye niyeti olmamasi.
Hasta olan toplumdur. Bu da anlamama ve dinlememe hastalığıdır.
Başörtüsü konusu iktidarın belirlediği çerçevede sonuçlanacak. Bunu herkes gayet açık bir şekilde biliyor. Çünkü kimsenin kimseyi dinlemediği ve anlamadığı bir ülkede işler bu şekilde yürür.
Keşke tek sorun örtü konusu olsa da bir formül bulunarak sorun cözülseydi. Ama ne yazık ki biz her gün bir kavga konusu icat ederiz. Birbirimize sille tokat gireriz.
Ne demokrasi ne de laiklik, medeni olmayan toplumların içine sıgdirabileceği bir rejim degildir. Her ikisinin de en büyük düsmanı bagnazlıktır. Birde bagnaz olmadigini söyledikleri halde hal ve hareketlerinde hic hos görüden eser olmayanlar vardir. Onlarin söyledikleri ile profilleri uyusmaz. Siritir giydikleri gömlek. Hatta kendilerini belli etmez isminden de utanirlar bazen de degistirirler.
Demokrasiyi tehdit eden en büyük tehlike, meclis cogunluguna dayananlarin digerlerine hükmetme bagnazligidir.
Laikliği tehdit eden en büyük tehlike ise, gelenekçi, dinci(fanatik) bir sinifin digerine hükmetme istemesidir. Bu türlü bağnazlığın da hükmederek varlığını sürdürme çabaları oluyor, aksi durum olursa hafakanlar basıyor, saldirgan refleks göstermelerine neden oluyor.
Bağnazlıkların olduğu yerde de anlamama ve dinlememe hastalığı bir humma gibi kisileri ve kitleleri sarar.
Bagnazlik dolu dizgin karanlık çarşafı Türkiye’ nin üzerine örtüyor ve buna seyirci kalan herkes suçludur.
Asil sorumluluk demokratik değerlerin, insan hakları evrensel değerlerinin savunulması bunların kitlelere anlatılmasıdır.
Yazili ve görsel basinda bakiyorum da genellikle örtüsüz kadınların türbanlılardan yana konuşmayi desteklemekte, bunu anlamak mümkün değil! Bu yakinlasmaya o örtülüler de olumlu reaksiyon gösterme erdemligini becerebilseler sorun cözüme yaklasir.
Mesele insanları asgari müstereklerde bir araya getirebilecek bir platform yaratabilmek. Hukuki güvenceler hiç bir anlam taşımıyor. Siyaseten güçlüyseniz, hukuku istediğiniz gibi değiştirmek, uygulamak elinizde. Sahsi ve hukuki garanti ise eskimeyen siyasetcinin deyimiyle fasa fiso...
Yazıklar olsun aşağılık kompleksleriniz yüzünden başımıza gelenlere bakın! Kim ezdi aşağıladı sizi, başörtüsü taktınız namaz kıldınız camiye gittiniz diye?
Bu ülke kadınlarinin bir kismi, inadina başını örtmeyi matah bir ibadet zannetti, cogunluk 1 ton kömür, 2çuval bulgura Cumhuriyet' i sattılar.
Ülkemize sahip çıkmazsak bir avuç takkiyecinin elinde neye dönüşecek ülkem korkuyorum! Korkuyorlar..
Bazı erkek bozuntuları,okullari, işsizliği, ekonominin kötü gidisatını, terörü, hırsızlıgı, yolsuzlugu, yaptıkları ahlaksızlıkları, namussuzluklarını bırakıp kadınların saçlarıyla, namuslarıyla uğraşiyorlar. Bunlar sadece zavallilardir benim gözümde. İşte en çok buna canım yanıyor!
Bayanlar giyinirken "Acaba bu giydiğim bluz günlük hayatın "genel ahlakına uygun mu?” diye düşündüklerini sezer gibiyim.(simdiye kadar öyle olduklarina süphem yokta, bundan sonra 2 defa düsünmeliler.) Bu fikir aniden, bilinçsizce çörekleniverdi zihnime! Su an icime bir korku düstü ki, ben artık örtüsüz kadinlarimizin eskisi gibi "özgür" olamayacaklarini düsündüm.
Kimbilir belki de, üniversitede okuyan iki üç türbanlı kızın kendilerine göre acik giyimli hem cinslerine yan yan bakarak taciz edici tavir almalari ne kadar üzücü.
Ben hayatımda hiç bir kadini giyiminden, türbanından, dolayı hor görmedim cünkü bende öyle yetistigimi söylemistim..... Korkarim bundan sonra ön yargili bakacagim. Ama yinede seviyemi bozmamam gerektiginin bilincindeyim.
Çaresiz kaldık kendi ülkemizde.
Kendi vatanımızda yabancılaştık. Sarıklılar, türbanlılar, mollalar, kara çarşaflılar sardı güzel vatanımı. Parçalanmaya az kaldı. Üniversiteler açılsın olacakları düsünmek istemiyorum. Neler olabilir demeyin. Önce gençlerimizi birbirine kırdıracaklar, sonrada halkı. Bunu idealleri uğruna yapacaklar. Comak soktular ari kovanina...
Bence biz İslamiyetin şeklini almışız; ama ruhunu kavramamışız.
Kur'an da; İcki, Kumar,Zina gibi bütün yasak. Bunun amacı insan neslinin sağlığını, mutluluğunu ve geleceğini korumak içindir. Bütün bu yasaklarda, insan aklına ve mantığına uygun şeylerdir.
Kadının örtünmesinin amacı, dini gerekliligin yaninda, onları erkeklerin kötü arzu ve emellerinden korumak olduğuna göre: kadının kaşı, gözü, gıdigı bakışları sesi erkeği günaha davet eden unsurlar olmayacak, ama saçı olacak bu mümkün mü? Erkek olarak ele alinir yerimiz yok birilerine göre.
Kur'an evrenseldir; ama bazı şeyleri de yaşandığı çağa göre değerlendirme zorunluluğu vardır. Bunu cogumuz bilir ve böyle der.
Kadınların alınıp satıldığı bir dönemde cariye olarak vasıflandırılan bu bayanlarla münasebet serbestken bugün böyle bir uygulama savunulabilir mi simdi? 1,2,3 kadinla kuma yasamak savunulabilirmi?
Sonuç olarak, neyin eğitimi derseniz deyin (Dinin ilimin bilimin toplum olarak eğitilmeye muhtacız.
Etrafınizda bilinçsiz, vurdum duymaz, kaderine razı olan, araştırmayan, kim nereye çekerse oraya giden kadınları gördükçe üzülmüyor ve çıldırmıyormusunuz?.
Akıllarını başka şeylere çalıştırmayan, program program gezip beş para etmez konuların peşinde koşan, üretmekten aciz kadınlar! Tv, lerde ki gibi.
Genç kızlar ise bir güzellik peşine düşmüş gidiyorlar. Gelecekte onları nasıl bir karanlığın beklediğinden habersiz yaşıyorlar. Okuyacakları, araştıracakları en verimli çağlarında bu kadar boş şeylerle uğraşmalarına tahammül edebiliyormusunuz?
Bu kadınlar mücadele etmezse en çok darbeyi kendilerinin yiyeceklerini düsünmüyorlarmi?.
Belki cocuk bile yapmak istemiyorlar bazilari. Geleceğin karanlığından korktuklari için. Belki de inadına bir sürü çocuk yapmak istiyorlardir; Atatürk ilkelerini öğreteceğim, bilinçli, bu karanlığa inat Atatürk gençliğini tekrar ortaya çıkarmak için. Yahut ta etnik cogunlugu yükseltmek icin.
Ne demokrasi ne de laiklik medeni olmayan toplumların içine sığdirabileceği rejimler degillerdir. Her ikisinin de en büyük düşmanı bağnazlıktır.
Demokrasiyi tehdit eden en büyük tehlike, bir kişi, grup ya da sınıfın ötekilere hükmetme bağnazlığıdır.
Laikliği tehdit eden en büyük tehlike ise gelenekçi, (fanatik)dinci bir sınıfın ötekilere hükmetme bağnazlığıdır. Her iki bağnazlığın da hükmederek varlığını sürdürme çabaları var.Bu durumda hafakanlar basıyor derecesinde korkarak refleks göstermelerine neden olmaktadır.
Bağnazlıkların olduğu yerde de anlamama ve dinlememe hastalığı bir humma gibi kisileri ve kitleleri sarar.
Evet, milletçe hakkını arama refleksi gelişmemiş bizlerde. Ne bugün, ne de daha önce yolsuzluklar, adaletsizlikler ve riyakarlık yapan hükümetlerin karşısına çıkıp dürüst, adil ve demokrat bir ülke istiyoruz diye haykiramiyoruz. Ama sarlatanligi benimsiyoruz.
Buna ragmen, bizler umutsuz yaşayamayız. Ve umutsuz değiliz.
Yazimda dile getirdigim pozitif veya negatif elestirilerimin icerisine girenler elbette toplumun tümü icin degildir. Her sepette cürük elmalar vardir.
Avicenna uzun sayilabilecek yazinda, bütün fikirlerine katilmasam da genis acilimli degerlendirmelerin var. Kimileri gibi bir yere saplanip kalmamissin. Yazisma dürüstlügün seviyeli. Tesekkürler.