Ali Haydar Ahıskavi 1870-1960 m.)
Batum'un Ahıska kazasında 1870 senesinde dünyaya geldi. Babası
Şerif Efendi'dir. İki yaşında annesini, dört yaşında da babasını kaybeden
Ali Haydar Efendi (K.S.) ilk ilim tahsilini memleketinde yapmıştır. Daha
sonra Erzurum'da medrese tahsiline devam etmiştir. Erzurum'dan sonra
İstanbul'a gelen Ali Haydar Efendi , Fatih Camii Şerifi'nde derslere devam
ederek, Beyazıd dersiâmlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendi'den
1901 yılında icazet almıştır.
Ali Haydar Efendi (K.S.), Ahmed Hamdi Hoca'nın derslerine devam
ederken, o devirde kadı yetiştiren şimdiki Hukuk Fakültesi'nin ilk şekli
olan, Medresetü'l-Kuzat'a ( Hukuk Fakültesi ) giderek, oradan da
şahadetname (diploma) almıştır. (1906) İlk adli vazifesi Burdur
kadılığıdır. Sonra Uşak kadılığı ve sonra Denizli kadılığı olmuştur. Daha
sonra İstanbul İstinaf Mahkemesi ( dava mahkemeleri ile temyiz mahkemeleri
arasında bir derece yüksek mahkeme) üyeliğine getirildi.. Bu vazifede iken
hukuk mektebinde Mecelle ve Usul-i Muhakematı Hukukiye derslerini okutmaya
başladı. Ardından sırasıyla İstanbul Bidayet Mahkemesi, İkinci Hukuk
Dairesi Başkanlığı, Bidayet Mahkemesi Başkanlığı, İstinaf Mahkemesi İkinci
Hukuk Dairesi Başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği, aynı mahkemenin hukuk
dairesi üyeliği, sonra başkanlığı ve temyiz mahkemesi başkanlığı
görevlerinde bulundu.
Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-u Islâmiye ve Islahatı Fıkhiye Kamusu
eserinde Ali Haydar efendiden bahsederken, "Yüksek çalışkan fukahamızdan
sayılır" der ve devamla, Mahkeme-i Temyiz riyasetinde, mülga fetvahane-i
ali emanetinde ve adliye nezaretinde bulunmuştur. Mecelle-i ahkamı
Adliye'ye yazmış olduğu 4 ciltlik mufassal şerhi, kıymetli bir eserdir.
Birçok çalışmanın faideli bir semeresidir. Arazi, evkaf, mefkud, ahkâmına
dair eserleri, intikal kanununa şerhi de vardır. Medresetül Kuzat'ta ve
Darül Fünun'da mecelle vesaire müderrisliğinde bulunmuştu" diye övmüştür.
Sene 1914 Fatih Camii'nde talebe okutmaya başlamıştır. Fetvahanede
fetva vermiş, gösterdiği büyük iktidarla, 1914 yılında Sahn Medresesi
Fıkıh Müderrisliği'ne tayin edilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ardından, 14 Kasım 1914'te ilan edilen Cihad-ı
Ekber fetvasını, Fetva Emini sıfatıyla Fatih Camii'nde okudu. Aynı zamanda
23 Kasım 1914'te Cihad Beyannamesinde bulunan 29 imzadan birisi de Ali
Haydar Efendi'dir. 1915 yılında Şeyhü'l-İslamlık'ta yeni kurulan "Telif i
Mesail Heyeti Reisliği"ne tayin edilmiştir. 1916 yılında Huzur Dersleri
baş muhatablığına tayin edilmiştir. Rumeli Kazasker payeliğini elde etti.
Aynı yıl emekliye ayrıldı.
Tevfik Paşa'nın ikinci sadaretinde (Baş vezirlik) kısa bir süre Adliye
Nazırlığı (Adalet Bakanlığı) yaptı. Bu görevde iken Medine'yi teslim
etmeye yanaşmayan Fahrettin Paşa'ya Padişah'ın teslim konusundaki
iradesini götürdü. Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), zahiri ilimlerin
hepsini ikmal etti. Varılacak noktanın en üst kademesine ulaştı. Üstelik
kendisi de, şanlı şöhretli, celadetli idi. Efendi , sert mizaçlı biri idi.
Taviz vermeksizin şeriatın hükümlerinin yerine getirilmesini isterdi.
Hatta Maide suresindeki şu ayeti kerime sanki düsturu olmuştu. "Allah'ın
indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin, fasıkların, kafirlerin ta
kendileridir." (Maide Suresi ayet 44-45) Hitabeti çok kuvvetli, fakihliği
4 mezhebe fetva verecek kadar kuvvetli idi. Tesir ve ikna gücü de yerinde
idi.
Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri, kaynaklar, tarih olarak kesin
belirtmemekle beraber, 1913 ve 14 yılları, Bandırma'ya gider. Bir Ramazan
günü talebelere yardım maksadı vardır. Tabii ki vaaz edecektir. İstanbul
ulemasından olduğu için her yerde rağbet çok olur. Vaazları genelde
tasavvuf ve tarikatlar aleyhinde olur. Hatta bir gün sabah namazında
kişiyi isimlendirerek, "Burada Bezzaz Ali Rıza Efendi var, esnaftır, tarik
ehlidir, şöyle yapar, böyle yapar" diye aleyhinde konuşur. Cemaatin içinde
Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin talebelerinden Börekçi Hasan Efendi de
vardır. Vaazı dinler ve namazdan sonra olup biteni Rıza Ali Bezzazi
Efendiye anlatır. Meşayih sevinir. Efendi de "Hiç merak etme, çok yakında
bizim yanımıza gelecektir" der. Gönülden gönüle yol var ya. Onların
sözleri ok gibidir, gider hedefini vurur. Ali Haydâr Efendi'nin gönlüne
bir ateş düşer. Tasavvuf ve tarikat ehline karşı bir sevgi ve alaka
başlar. Kalbi vecd, istiğrak ve cezbe ile dolar. Dev cüsse, cübbeyi ve
sarığı atarak camiden çıkar. Pazar yerinde bez atan Ali Rıza Bezzaz
Efendi'nin yanına varır. Söylediklerinden pişmanlık duyduklarını ve
affetmesini ve evlatlığa kabul etmesini söyler. Bezzaz Ali Rıza Efendi
(KS), Ali Haydar Efendi'nin kolundan tutar, sırtını okşar ve "İstanbul'da
Hacı Ahmet Efendi var ona git" der. Bandırma'dan İstanbul'a dönüş Ahıskalı
Ali Haydar Efendi, İstanbul'a gelip Hacı Ahmet Efendi'yi bulur. O da
"Topkapı'da Ali Efendi var ona git" dedi. İıntihanlar, sabır, teslimiyet.
O ona, o da ona gönderiyor? Topkapı'ya giden Ali Haydar Efendi (KS),
kendisine bildirilen köhne, dökük bir evin kapısını çaldı. Yarım saat
kadar kapıda bekledi. O an nefsi ile başbaşa kaldı ve nefsi içerden
konuştu: "Ey Ali Haydar, senki padişahın huzur dersleri baş muharrir ve
baş muhatabısın, böyle bir adamın böyle köhne evin ününde kapısını
bekliyorsun, bu sana yakışır mı?" diye iç geçirdi. Daha sonra kapı açılıp
bir kız çocuğu çıktı. "Buyurun içeri" dedi. İçeri giren Ali Haydar Efendi,
bir saat daha bekledi. Bu sırada saçı-başı birbirine karışmış, kambur bir
adam içeri girdi. Bu kimsenin Ali Efendi olduğunu anlayan, Ahıskalı Ali
Haydar Efendi, hemen elini öpmek istedi. Fakat o kimse, "Çek, çek elini,
ben samimiyetsizliklere el veremem" dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi,
kendi sıfatlarını ve makamlarını saymaya başlayınca, o zat "Sus, sus" diye
azarladı. Ahıskalı Ali Haydar ağlamaya başlayınca da, "Ya! Amma da cümbüş
hocacıymışsın, şaka yaptım" dedi. O anda bazı değişiklikler hisseden
Ahıskalı Ali Haydar Efendi, karşısındaki Ali Efendi'ye talebe olup sohbet
ve derslerine devam etti. Tasavvuf yolunda ilerledi.
Bandırma'daki Nakşi Şeyhi Ali Rıza Bezzazi'nin vefatı üzerine
postnişinliğe getirildi. Dergâhta vakıf şartı gereğince Ali Rıza
Bezzazi'nin talebeleri arasından seçildi ( 1914). Bu dergâh, Fatih ilçesi
Çarşamba mevkii, Cebecibaşı mahallesinde İsmail Ağa Camiinden Fener
Kilisesi'ne doğru giden sokağın sonundadır. Burası, Şeyh Mustafa İsmet
Garibullah Hazretleri'nin dergâhıdır. Nakşi silsilesinden 32.'dir. Yanında
33. Şeyh Halil Nurullah Zağravi Hazretleri vardır. Yan yana kabri
şerifleri oradadır. 34. silsile zinciri az önce bahsettiğiıniz Ali Rıza
Bezzazi'dir ve Bandırma'da medfundur. 35. Ali Haydar Ahıskavi olmuştur.
Allah onlardan razı olsun. İttihat ve Terakki hükümeti, Ahıskalı Ali
Haydar Efendi'nin bu seçimini reddetti. Postnişinliğine el koydu. Fakat
Efendi Hazretleri bu işi yine devam ettirdi. Birinci Dünya Savaşı boyunca
aynı zamanda da padişahın huzur dersleri başmuhatablığını da yürüttü. Beş
yıl sonra müridlerden Hafız Halil Sami Efendi tarafından yazılan istida
(dilekçe) ile postnişinliğin gasp işi saraya intikal ettirildi. Nihayet
hicri 1338, miladi 1919'da Ali Haydar Efendinin postnişinliği bizzat
padişah tarafından tasdik edilmiş oldu. Huzur dersleri de 1923'e,
padişahlığın kaldırılmasına kadar devam etti. .
Cumhuriyet sonrası alimlerin çile devri başladı. Sorgular,
mahkemeler, hapisler, beraatler birbirini izledi.
Şeyh Ali Haydarül Ahıskavi Hazretleri'nin Polis Müdürlüğü'ne
götürülüşü:
Tahirül Mevlevi, basın aleminde "Hayatım ve istiklal mahkemeleri" adlı
hatıraların, polis nezaretine gittiklerini uzun uzadıya anlattıktan sonra,
koğuşta kimlerle kaldıklarını tarif ederek yazıyor: "Kapıdan girince
sağdan birinci karyolada Dağıstanlı Seyyit Tahir Efendi, ikinci karyolada
Kâtip Aziz Mehmet Efendi, üçüncü karyolada kitapçı Aziz Efendi, dördüncü
karyolada Ömer Rıza Bey, beşinci karyolada Abdi
Acz (kendi), altıncı karyolada Suud Bey, yedinci karyolada her akşam orada
yatan bir memur. Soldan birinci ve ikinci minderde Yağlıkçı Hasan ve
Mustafa efendiler, soldan birinci karyolada Dersiam ve Çarşamba'daki İsmet
Efendi Tekkesi şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi, bir de onlara mücavir (
komşu) Seydişehirli Hasan Efendi, ikinci karyolada vaiz Sofi Süleyman
Efendi, Kitapçı Mihran Efendi de tam orta yerdeki karyolayı seçmişti. Ali
Haydar Efendi ve Süleyman Efendi'nin birer zembili ve bir de pöstekisi
vardı. Tahirül Mevlevi koğuştakilerin hususi hallerini bir bir süzdükten
sonra Ali Haydar Efendi için şunları da ekleyivermiş: "Şeyh Ali Haydar
Efendi, kulakları az işittiği için mütalaayı ve tilaveti muhasebeye
(sohbete) tercih ediyor, kendisine tane tane ve yavaş söylenilmek şartıyla
bir şey sorulacak olursa müfid ve mukni (faydalı ve ikna edici) cevaplar
veriyor, mangalda kendi eliyle kaynattığı çayı sessizce içip hususi
aleminde bulunuyordu."
Tahirül Mevlevi bir gece rüya görür, namazdan sonra Ali Haydar
Efendi'ye gelir anlatır. "Şeyh Ali Haydar Efendi ile ikimizin müşterek bir
maaş cüzdanı varmış. Bu cüzdanla vezneye müracaat etmiştim. Maaş
alacakmışım. Veznedar, bir iki kâğıt para verdikten sonra; -İstersen bir
de altın vereyim teklifinde bulundu. -Aman lutuf etmiş olursunuz,
çoktandır ruyetinden mahrumum. Gurbette hemşehri görmüş gibi olurum,
dedim. Vezneci kenarı kırık bir altın verdi. Bunu görünce; -Aman bir
lütuftur ettiniz, bari tamam olsun, şunu değiştiriverin ricasında
bulundum. Onu aldı. Mevlevi külahı şeklinde altından mamul tam bir sikke
verdi. Aldım ve uyandım." O mübarek de iyiye yorar: -Altının değişmesi
hakkında hükmün değişeceğine, maaş cüzdanının müşterek olması da ikimizin
beraatine işarettir, der, Gerçekten birkaç saat sonra da tabiri gibi olur.
Bir zaman sonra telgrafhanede Şeyh Ali Haydar Efendi'yi görür ve: -Efendi
rüya tabiriniz gibi çıktı, deyip elini öper, hatta telgraf kâğıdını
yazıverir.
Türkiye'de yeni kurulan idareye karşı olduğu öne sürülerek Ankara'ya
götürülür. Ankara'da lskilipli Atıf Hoca ile beraber aynı koğuşta kalır.
Hapishanede kaldığı sırada rüyasında şeyhini gürür ve şeyhi ona bir
rivayetle 33, başka bir kaynakta 41 defa Fetih suresini okursan
kurtulursun der. Ali Haydar Efendi okumaya başlar. Bir yandan da okuduğu
sayıyı ranzaya işaretler. Onun böyle yaptığını gören İskilipli Atıf Hoca,
(Allah rahmet eylesin); -Hoca ne.yapıyorsun, der. Ali Haydar Efendi de:
-Rüyamda şeyhim böyle söyledi, sen de oku kurtulursun inşaallah der.
İskilipli Acıf Hoca da: -Bu gece ben de rüyamda Peygamber Efendimizi
gördüm (sav). "Atıf ben seni çağırıyorum, sen savunmanı hazırlıyorsun"
buyurdu. Ben de savunmamı (müdafaaname) yırttım" der. Bilindiği üzere Atıf
Efendi şehadet, Ali Haydar Efendi hizmet şerefiyle Allahu Teala'nın
nimetine vasıl oldular.
Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), yıllarca ilim öğrenmek, ilmi
öğretmek ve insanlara İslâmı anlatmak için meşgul oldu. Edebin birinin
dahi terkine
rıza göstermezdi. Pek çok ilim erbabı yetiştirdi, kıymetli müridleri oldu.
Vaktinin büyük bir bölümünü Kur'an-ı Kerim okumakla geçirirdi. "Sülbümden
değil, yolumdan gelen benim evlâdımdır" derdi. Uzaktan ya-
kından ziyaretine kimler gelmez ki? Erzurum'dan Alvarlı Mehmet Efendi,
Ramazanoğlu Sami Efendi, Hasip Efendi, Mehnet Zahid Kotku Hazretleri ve
nice alim, fazıl kişiler...
Siyasetten uzak durur. Talebelerinin de uzak durmalarını tavsiye
ederdi. Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruh, derin bir bilgiye sahipti. Dînî
ilimleri bihakkın kavrayan bir zekâya sahipti. Hitab ettigi cemaati hemen
te'siri altına alırdı. .
Uğrunda hayatı boyunca mücadele ettiği en büyük gayesi; Allah'ın
indirdiği ile hükmetmekti. Maruz kaldığı çile ve meşakkatlara gögüs
germiştir. Emr'i bi'l-ma'rufa büyük önem verirdi. "Din-i Mübin-i İslâm'ın
devam ve bekası, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerin devamına; dîn-i
mübin-i İslâm'ın inkırazı (yıkılması) ise emr-i bi'l-maruf ve nehy-i
ani'l-münkerin ( iyiliği emredip kötülükten alıkoyma) terkine bağlıdır."
derdi.
Ali Haydar Efendi (K.S.), tarikat ehli hir zattı. Nakşibendi
tarikatının Halidî koluna mensuptu. Silsilede sırası otuzbeşinciydi. Şeyhi
ise, Bandırma'da medfun bulunan Mevlana Ali Rıza el-Bezzaz (K.S) idi. Ali
Haydar Efendi Nakşibendi tarikatının şeyhlerinden olan ve silsilede 32.
sırada bulunan, Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah (K.S) Efendi'nin
Fatih Çarşamba'da Cebecibaşı mahallesindeki konağını tekke edinerek, Şeyh
İsmet Efendi Dergahı adı verilen bu tekkede, irşad makamında oturmuştur.
Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında
vefat etti. Vefatında, âyetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler
ederek, tebessümler saçarak, dar-ı bekaya göç etti. Arkasında binlerce
gözü yaşlı mürid bıraktı. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır.
Allah Rahmet eylesin.
Kaynak:
Son devrin kutup yıldızları'ndan derlenmiştir.