Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Ali Haydar Ahıskavi
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 904
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Ali Haydar Ahıskavi  (Okunma sayısı 904 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Ali Haydar Ahıskavi
« : 25 Eylül 2010, 23:13:03 »


 

  Ali Haydar Ahıskavi 1870-1960 m.)
 
 
               Batum'un Ahıska kazasında 1870 senesinde dünyaya geldi. Babası
      Şerif Efendi'dir. İki yaşında annesini, dört yaşında da babasını kaybeden
      Ali Haydar Efendi (K.S.) ilk ilim tahsilini memleketinde yapmıştır. Daha
      sonra Erzurum'da medrese tahsiline devam etmiştir. Erzurum'dan sonra
      İstanbul'a gelen Ali Haydar Efendi , Fatih Camii Şerifi'nde derslere devam
      ederek, Beyazıd dersiâmlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendi'den
      1901 yılında icazet almıştır.
 
           Ali Haydar Efendi (K.S.), Ahmed Hamdi Hoca'nın derslerine devam
      ederken, o devirde kadı yetiştiren şimdiki Hukuk Fakültesi'nin ilk şekli
      olan, Medresetü'l-Kuzat'a ( Hukuk Fakültesi ) giderek, oradan da
      şahadetname (diploma) almıştır. (1906) İlk adli vazifesi Burdur
      kadılığıdır. Sonra Uşak kadılığı ve sonra Denizli kadılığı olmuştur. Daha
      sonra İstanbul İstinaf Mahkemesi ( dava mahkemeleri ile temyiz mahkemeleri
      arasında bir derece yüksek mahkeme) üyeliğine getirildi.. Bu vazifede iken
      hukuk mektebinde Mecelle ve Usul-i Muhakematı Hukukiye derslerini okutmaya
      başladı. Ardından sırasıyla İstanbul Bidayet Mahkemesi, İkinci Hukuk
      Dairesi Başkanlığı, Bidayet Mahkemesi Başkanlığı, İstinaf Mahkemesi İkinci
      Hukuk Dairesi Başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği, aynı mahkemenin hukuk
      dairesi üyeliği, sonra başkanlığı ve temyiz mahkemesi başkanlığı
      görevlerinde bulundu.
 
           Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-u Islâmiye ve Islahatı Fıkhiye Kamusu
      eserinde Ali Haydar efendiden bahsederken, "Yüksek çalışkan fukahamızdan
      sayılır" der ve devamla, Mahkeme-i Temyiz riyasetinde, mülga fetvahane-i
      ali emanetinde ve adliye nezaretinde bulunmuştur. Mecelle-i ahkamı
      Adliye'ye yazmış olduğu 4 ciltlik mufassal şerhi, kıymetli bir eserdir.
      Birçok çalışmanın faideli bir semeresidir. Arazi, evkaf, mefkud, ahkâmına
      dair eserleri, intikal kanununa şerhi de vardır. Medresetül Kuzat'ta ve
      Darül Fünun'da mecelle vesaire müderrisliğinde bulunmuştu" diye övmüştür.
 
           Sene 1914 Fatih Camii'nde talebe okutmaya başlamıştır. Fetvahanede
      fetva vermiş, gösterdiği büyük iktidarla, 1914 yılında Sahn Medresesi
      Fıkıh Müderrisliği'ne tayin edilmiştir.
 
           Birinci Dünya Savaşı ardından, 14 Kasım 1914'te ilan edilen Cihad-ı
      Ekber fetvasını, Fetva Emini sıfatıyla Fatih Camii'nde okudu. Aynı zamanda
      23 Kasım 1914'te Cihad Beyannamesinde bulunan 29 imzadan birisi de Ali
      Haydar Efendi'dir. 1915 yılında Şeyhü'l-İslamlık'ta yeni kurulan "Telif i
      Mesail Heyeti Reisliği"ne tayin edilmiştir. 1916 yılında Huzur Dersleri
      baş muhatablığına tayin edilmiştir. Rumeli Kazasker payeliğini elde etti.
      Aynı yıl emekliye ayrıldı.
      Tevfik Paşa'nın ikinci sadaretinde (Baş vezirlik) kısa bir süre Adliye
      Nazırlığı (Adalet Bakanlığı) yaptı. Bu görevde iken Medine'yi teslim
      etmeye yanaşmayan Fahrettin Paşa'ya Padişah'ın teslim konusundaki
      iradesini götürdü. Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), zahiri ilimlerin
      hepsini ikmal etti. Varılacak noktanın en üst kademesine ulaştı. Üstelik
      kendisi de, şanlı şöhretli, celadetli idi. Efendi , sert mizaçlı biri idi.
      Taviz vermeksizin şeriatın hükümlerinin yerine getirilmesini isterdi.
      Hatta Maide suresindeki şu ayeti kerime sanki düsturu olmuştu. "Allah'ın
      indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin, fasıkların, kafirlerin ta
      kendileridir." (Maide Suresi ayet 44-45) Hitabeti çok kuvvetli, fakihliği
      4 mezhebe fetva verecek kadar kuvvetli idi. Tesir ve ikna gücü de yerinde
      idi.
 
           Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri, kaynaklar, tarih olarak kesin
      belirtmemekle beraber, 1913 ve 14 yılları, Bandırma'ya gider. Bir Ramazan
      günü talebelere yardım maksadı vardır. Tabii ki vaaz edecektir. İstanbul
      ulemasından olduğu için her yerde rağbet çok olur. Vaazları genelde
      tasavvuf ve tarikatlar aleyhinde olur. Hatta bir gün sabah namazında
      kişiyi isimlendirerek, "Burada Bezzaz Ali Rıza Efendi var, esnaftır, tarik
      ehlidir, şöyle yapar, böyle yapar" diye aleyhinde konuşur. Cemaatin içinde
 
      Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin talebelerinden Börekçi Hasan Efendi de
      vardır. Vaazı dinler ve namazdan sonra olup biteni Rıza Ali Bezzazi
      Efendiye anlatır. Meşayih sevinir. Efendi de "Hiç merak etme, çok yakında
      bizim yanımıza gelecektir" der. Gönülden gönüle yol var ya. Onların
      sözleri ok gibidir, gider hedefini vurur. Ali Haydâr Efendi'nin gönlüne
      bir ateş düşer. Tasavvuf ve tarikat ehline karşı bir sevgi ve alaka
      başlar. Kalbi vecd, istiğrak ve cezbe ile dolar. Dev cüsse, cübbeyi ve
      sarığı atarak camiden çıkar. Pazar yerinde bez atan Ali Rıza Bezzaz
      Efendi'nin yanına varır. Söylediklerinden pişmanlık duyduklarını ve
      affetmesini ve evlatlığa kabul etmesini söyler. Bezzaz Ali Rıza Efendi
      (KS), Ali Haydar Efendi'nin kolundan tutar, sırtını okşar ve "İstanbul'da
      Hacı Ahmet Efendi var ona git" der. Bandırma'dan İstanbul'a dönüş Ahıskalı
      Ali Haydar Efendi, İstanbul'a gelip Hacı Ahmet Efendi'yi bulur. O da
      "Topkapı'da Ali Efendi var ona git" dedi. İıntihanlar, sabır, teslimiyet.
      O ona, o da ona gönderiyor? Topkapı'ya giden Ali Haydar Efendi (KS),
      kendisine bildirilen köhne, dökük bir evin kapısını çaldı. Yarım saat
      kadar kapıda bekledi. O an nefsi ile başbaşa kaldı ve nefsi içerden
      konuştu: "Ey Ali Haydar, senki padişahın huzur dersleri baş muharrir ve
      baş muhatabısın, böyle bir adamın böyle köhne evin ününde kapısını
      bekliyorsun, bu sana yakışır mı?" diye iç geçirdi. Daha sonra kapı açılıp
      bir kız çocuğu çıktı. "Buyurun içeri" dedi. İçeri giren Ali Haydar Efendi,
      bir saat daha bekledi. Bu sırada saçı-başı birbirine karışmış, kambur bir
      adam içeri girdi. Bu kimsenin Ali Efendi olduğunu anlayan, Ahıskalı Ali
      Haydar Efendi, hemen elini öpmek istedi. Fakat o kimse, "Çek, çek elini,
      ben samimiyetsizliklere el veremem" dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi,
      kendi sıfatlarını ve makamlarını saymaya başlayınca, o zat "Sus, sus" diye
      azarladı. Ahıskalı Ali Haydar ağlamaya başlayınca da, "Ya! Amma da cümbüş
      hocacıymışsın, şaka yaptım" dedi. O anda bazı değişiklikler hisseden
      Ahıskalı Ali Haydar Efendi, karşısındaki Ali Efendi'ye talebe olup sohbet
      ve derslerine devam etti. Tasavvuf yolunda ilerledi.
 
           Bandırma'daki Nakşi Şeyhi Ali Rıza Bezzazi'nin vefatı üzerine
      postnişinliğe getirildi. Dergâhta vakıf şartı gereğince Ali Rıza
      Bezzazi'nin talebeleri arasından seçildi ( 1914). Bu dergâh, Fatih ilçesi
      Çarşamba mevkii, Cebecibaşı mahallesinde İsmail Ağa Camiinden Fener
      Kilisesi'ne doğru giden sokağın sonundadır. Burası, Şeyh Mustafa İsmet
      Garibullah Hazretleri'nin dergâhıdır. Nakşi silsilesinden 32.'dir. Yanında
      33. Şeyh Halil Nurullah Zağravi Hazretleri vardır. Yan yana kabri
      şerifleri oradadır. 34. silsile zinciri az önce bahsettiğiıniz Ali Rıza
      Bezzazi'dir ve Bandırma'da medfundur. 35. Ali Haydar Ahıskavi olmuştur.
      Allah onlardan razı olsun. İttihat ve Terakki hükümeti, Ahıskalı Ali
      Haydar Efendi'nin bu seçimini reddetti. Postnişinliğine el koydu. Fakat
      Efendi Hazretleri bu işi yine devam ettirdi. Birinci Dünya Savaşı boyunca
      aynı zamanda da padişahın huzur dersleri başmuhatablığını da yürüttü. Beş
      yıl sonra müridlerden Hafız Halil Sami Efendi tarafından yazılan istida
      (dilekçe) ile postnişinliğin gasp işi saraya intikal ettirildi. Nihayet
      hicri 1338, miladi 1919'da Ali Haydar Efendinin postnişinliği bizzat
      padişah tarafından tasdik edilmiş oldu. Huzur dersleri de 1923'e,
      padişahlığın kaldırılmasına kadar devam etti. .
 
           Cumhuriyet sonrası alimlerin çile devri başladı. Sorgular,
      mahkemeler, hapisler, beraatler birbirini izledi.
 
           Şeyh Ali Haydarül Ahıskavi Hazretleri'nin Polis Müdürlüğü'ne
      götürülüşü:
      Tahirül Mevlevi, basın aleminde "Hayatım ve istiklal mahkemeleri" adlı
      hatıraların, polis nezaretine gittiklerini uzun uzadıya anlattıktan sonra,
      koğuşta kimlerle kaldıklarını tarif ederek yazıyor: "Kapıdan girince
      sağdan birinci karyolada Dağıstanlı Seyyit Tahir Efendi, ikinci karyolada
      Kâtip Aziz Mehmet Efendi, üçüncü karyolada kitapçı Aziz Efendi, dördüncü
      karyolada Ömer Rıza Bey, beşinci karyolada Abdi
      Acz (kendi), altıncı karyolada Suud Bey, yedinci karyolada her akşam orada
      yatan bir memur. Soldan birinci ve ikinci minderde Yağlıkçı Hasan ve
      Mustafa efendiler, soldan birinci karyolada Dersiam ve Çarşamba'daki İsmet
      Efendi Tekkesi şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi, bir de onlara mücavir (
      komşu) Seydişehirli Hasan Efendi, ikinci karyolada vaiz Sofi Süleyman
      Efendi, Kitapçı Mihran Efendi de tam orta yerdeki karyolayı seçmişti. Ali
      Haydar Efendi ve Süleyman Efendi'nin birer zembili ve bir de pöstekisi
      vardı. Tahirül Mevlevi koğuştakilerin hususi hallerini bir bir süzdükten
      sonra Ali Haydar Efendi için şunları da ekleyivermiş: "Şeyh Ali Haydar
      Efendi, kulakları az işittiği için mütalaayı ve tilaveti muhasebeye
      (sohbete) tercih ediyor, kendisine tane tane ve yavaş söylenilmek şartıyla
      bir şey sorulacak olursa müfid ve mukni (faydalı ve ikna edici) cevaplar
      veriyor, mangalda kendi eliyle kaynattığı çayı sessizce içip hususi
      aleminde bulunuyordu."
 
           Tahirül Mevlevi bir gece rüya görür, namazdan sonra Ali Haydar
      Efendi'ye gelir anlatır. "Şeyh Ali Haydar Efendi ile ikimizin müşterek bir
      maaş cüzdanı varmış. Bu cüzdanla vezneye müracaat etmiştim. Maaş
      alacakmışım. Veznedar, bir iki kâğıt para verdikten sonra; -İstersen bir
      de altın vereyim teklifinde bulundu. -Aman lutuf etmiş olursunuz,
      çoktandır ruyetinden mahrumum. Gurbette hemşehri görmüş gibi olurum,
      dedim. Vezneci kenarı kırık bir altın verdi. Bunu görünce; -Aman bir
      lütuftur ettiniz, bari tamam olsun, şunu değiştiriverin ricasında
      bulundum. Onu aldı. Mevlevi külahı şeklinde altından mamul tam bir sikke
      verdi. Aldım ve uyandım." O mübarek de iyiye yorar: -Altının değişmesi
      hakkında hükmün değişeceğine, maaş cüzdanının müşterek olması da ikimizin
      beraatine işarettir, der, Gerçekten birkaç saat sonra da tabiri gibi olur.
      Bir zaman sonra telgrafhanede Şeyh Ali Haydar Efendi'yi görür ve: -Efendi
      rüya tabiriniz gibi çıktı, deyip elini öper, hatta telgraf kâğıdını
      yazıverir.
 
           Türkiye'de yeni kurulan idareye karşı olduğu öne sürülerek Ankara'ya
      götürülür. Ankara'da lskilipli Atıf Hoca ile beraber aynı koğuşta kalır.
      Hapishanede kaldığı sırada rüyasında şeyhini gürür ve şeyhi ona bir
      rivayetle 33, başka bir kaynakta 41 defa Fetih suresini okursan
      kurtulursun der. Ali Haydar Efendi okumaya başlar. Bir yandan da okuduğu
      sayıyı ranzaya işaretler. Onun böyle yaptığını gören İskilipli Atıf Hoca,
      (Allah rahmet eylesin); -Hoca ne.yapıyorsun, der. Ali Haydar Efendi de:
      -Rüyamda şeyhim böyle söyledi, sen de oku kurtulursun inşaallah der.
      İskilipli Acıf Hoca da: -Bu gece ben de rüyamda Peygamber Efendimizi
      gördüm (sav). "Atıf ben seni çağırıyorum, sen savunmanı hazırlıyorsun"
      buyurdu. Ben de savunmamı (müdafaaname) yırttım" der. Bilindiği üzere Atıf
      Efendi şehadet, Ali Haydar Efendi hizmet şerefiyle Allahu Teala'nın
      nimetine vasıl oldular.
 
           Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), yıllarca ilim öğrenmek, ilmi
      öğretmek ve insanlara İslâmı anlatmak için meşgul oldu. Edebin birinin
      dahi terkine
      rıza göstermezdi. Pek çok ilim erbabı yetiştirdi, kıymetli müridleri oldu.
      Vaktinin büyük bir bölümünü Kur'an-ı Kerim okumakla geçirirdi. "Sülbümden
      değil, yolumdan gelen benim evlâdımdır" derdi. Uzaktan ya-
      kından ziyaretine kimler gelmez ki? Erzurum'dan Alvarlı Mehmet Efendi,
      Ramazanoğlu Sami Efendi, Hasip Efendi, Mehnet Zahid Kotku Hazretleri ve
      nice alim, fazıl kişiler...
 
           Siyasetten uzak durur. Talebelerinin de uzak durmalarını tavsiye
      ederdi. Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruh, derin bir bilgiye sahipti. Dînî
      ilimleri bihakkın kavrayan bir zekâya sahipti. Hitab ettigi cemaati hemen
      te'siri altına alırdı. .
 
           Uğrunda hayatı boyunca mücadele ettiği en büyük gayesi; Allah'ın
      indirdiği ile hükmetmekti. Maruz kaldığı çile ve meşakkatlara gögüs
      germiştir. Emr'i bi'l-ma'rufa büyük önem verirdi. "Din-i Mübin-i İslâm'ın
      devam ve bekası, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerin devamına; dîn-i
      mübin-i İslâm'ın inkırazı (yıkılması) ise emr-i bi'l-maruf ve nehy-i
      ani'l-münkerin ( iyiliği emredip kötülükten alıkoyma) terkine bağlıdır."
      derdi.
 
           Ali Haydar Efendi (K.S.), tarikat ehli hir zattı. Nakşibendi
      tarikatının Halidî koluna mensuptu. Silsilede sırası otuzbeşinciydi. Şeyhi
      ise, Bandırma'da medfun bulunan Mevlana Ali Rıza el-Bezzaz (K.S) idi. Ali
      Haydar Efendi Nakşibendi tarikatının şeyhlerinden olan ve silsilede 32.
      sırada bulunan, Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah (K.S) Efendi'nin
      Fatih Çarşamba'da Cebecibaşı mahallesindeki konağını tekke edinerek, Şeyh
      İsmet Efendi Dergahı adı verilen bu tekkede, irşad makamında oturmuştur.
 
           Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında
      vefat etti. Vefatında, âyetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler
      ederek, tebessümler saçarak, dar-ı bekaya göç etti. Arkasında binlerce
      gözü yaşlı mürid bıraktı. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır.
      Allah Rahmet eylesin.
 
      Kaynak:
      Son devrin kutup yıldızları'ndan derlenmiştir.
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
1372 Gösterim
Son İleti 12 Mart 2008, 21:19:16
Gönderen: sevdaligul